11 Ocak 1929 tarihinde İtalyan Devletiyle Kilise arasında yapılmış Laterano Anlaşması’yla kurulan Vatikan, ya da Vatikan Şehir Devleti, İtalya’nın Roma şehrinde bulunan, Hıristiyanlık (Hristiyanlık) dininin Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan, 0,44 km. karelik bir devlet. Yerleşik nüfus yaklaşık 1000 kişi civarında. Çevresi yüksek duvarlarla kaplı ve her köşesi 24 saat kameralarla izleniyor. Dünyanın yüzölçümü en küçük olan bu ülkesinde mutlak monarşiye dayalı bir yönetim şekli uygulanır. Devlet başkanı olarak Papa’nın sözleri yasa hükmündedir. Papa, hem devlet başkanı, hem de Katolik mezhebinin ruhani lideridir. Aynı zamanda yasama, yürütme ve yargının da başkanıdır. Vatikan’ın, 100 kişilik İsviçre vatandaşı ve Katolik olması şart olan geleneksel giysili muhafızlardan oluşan küçük bir ordusu vardır. Yaklaşık 2,5 milyar Hristiyan nüfusun saygı gösterdiği Vatikan’la ilgili bazı küçük ancak ilginç notlara bir göz atalım isterseniz. Yukarıda verdiğimiz bilgiler, hemen herkesin bildiği, duyduğu, en azından kolayca ulaşabileceği türden. Peki ya az bilinenler ya da bugüne dek hiç duymadıklarınız. Merak mı ettiniz, öyleyse buyurun, birlikte bilinmeyene, gizli kalmış, bilerek karanlıklarda bırakılmışları aydınlatmaya, keşfetmeye. Önyargısız ve de dürüstçe.
1968 yılının Ağustos ayında, inşaatına 1506’da başlanıp, 1626’da tamamlanan Barok mimari eser, Hristiyanlığın en büyük kilisesi (60.000 kişi kapasiteli, 23.000m2 arazi üzerine kurulu) Vatikan’daki ünlü Aziz Petrus Bazilikasının ki San Pietro Bazilikası da denir avlusunda oldukça geniş ve derin bir çökme meydana gelir. (Bkz. Resim 1)
Petrus, İsa‘nın on iki havarisinden biri. İsa’nın diğer bir havarisi olan Andreas‘ın kardeşidir. Ayrıca Simon/Simun, Peter, Kifas/Cephas/Kefas/Kepha isimleri ile de bilinir. Celile, Filistin‘de dünyaya gelmiştir. Asıl mesleği balıkçılıktı. Katolik Kilisesi‘ne göre ilk Papa ve İsa‘nın varisidir. 29 Haziran 67 tarihinde çarmıha gerilerek öldürüldüğüne inanılır. Petrus, Hristiyanlığa göre İsa‘nın Kilisesini üzerinde kurmak istediği Kaya’dır (temel kişi). “Kaya” anlamına gelen Aramice Kifas (Latince Petrus) künyesini kendisine İsa vermiştir. İsa’nın ölümünden sonra Hristiyanlar onun etrafında kenetlendiler, Romalıların tüm saldırılarına karşı inançlarını korudular, bunda Petrus ‘un büyük bir katkısı vardı. Bir gün Pavlus, Barnabas‘ın himayesinde Petrus’a gelerek Kilise’ ye katılmak istediğini söyledi, gördüğü vizyonlardan bahsetti. Ne kadar günahkâr olsa da döndüğünü, hakikati bulduğunu söyleyen kişiye şans tanımak gerektiğine inanan Petrus ona bu fırsatı tanıdı. (Bkz. Resim 2)
Bu arada şu konuya da değinmeden geçmeyelim, Petrus Haçı(veya Aziz Petrus Haçı) ters çevrilmiş bir Latin haçıdır. Bu sembolün kökeni Petrus’un ters biçimde çarmıha gerilmesidir. Bizzat kendi arzusuyla, İsa ile aynı şekilde çarmıha gerilmek için fazla değersiz olduğunu düşündüğünden, Romalılarca ters biçimde çarmıha gerilmişti.
Petrus‘un isteği üzerine baş aşağı çarmıha gerildiğini ilk bildiren kişi İskenderiyeli bilgin Origenes‘dir. Bazı Katolikler bu haçı, İsa ile karşılaştırıldığında değersizliğin sembolü olarak kullanmaktadırlar.(Bkz. Resim 3)
Peki, Bazilika nedir? Onu da anlatalım kısaca isterseniz. Çeşitli dönem yapılarında karşılaşılan bir plan tipi Bazilika. Hristiyanlık öncesi yapılarda dini niteliği olmayan bir toplanma yeri özelliği gösterirken, Erken Hristiyan ve Ortaçağ mimarilerinde, yan geçitleri bulunan (yan nef), galerili veya galerisiz kilise anlamında kullanılmıştır. Bazilikal planda ölçü birimi genellikle transept karesidir. Pek çok roman kilisesi bu ilke üzerine kurulmuştur. Transept(Bazilika planını dikey biçimde keserek, kilise alanını haç işareti biçiminde vurgulayan çapraz nef) karesinin ölçülerine -bazen küçük sapmalarla- koronun, transept kollarının, naos (orta nefin), kemer gözlerinin ölçülerinde rastlanır. Bazilikal plan tipi Gotik Sanat döneminde doruk noktasına ulaşmıştır. Kubbeli bazilika naosun (ana nef) üzeri kubbe ile örtülü bazilika. İstanbul‘da bulunan, Justinianus devri yapıtı Hagia Eirene (Aya İrini) kilisesi bir kubbeli bazilikadır. Aya İrini Kilisesi Aya Sofya’dan sonra Roma döneminden kalma en büyük mabettir. Aya İrini Kilisesi’ne ismini veren aslında Penelope adında genç bir kadındır. Efsaneye göre Büyük Konstantin’in, şehri başkent yaparak yeniden imar ettiği dönemde birçok Romalı gibi o da Konstantinopolis’e gelmiştir. İnançlı bir Hıristiyan olan Penelope, Roma halkını Hz İsa ile tanıştırmak için çaba harcar. Ancak bunu ret eden pagan Romalılar, Meryem Ana’yı inkâr etmesi ve Paganizme tabii olması için kadına çeşitli işkenceler yaparlar. Kendisini önce yılanlarla dolu bir kuyuya atarlar fakat yılanlar gece boyunca ona ilişmezler. Ardından kadını büyücülükle suçlayarak taşlarlar. Son olarak atlara bağlayıp saatlerce sürüklerler… Penelope hiçbirisinden zarar görmeyince Romalılar ona biat ederler. Rivayete göre Hristiyanlık ile tanışan İstanbul halkı hiç taşkınlık yapmaz ve yüzyıllardır kesik kesik de olsa süren isyanlar son bulur. Bunun neticesinde İmparator Konstantin, genç hanımı azize ilan ederek “Kutsal Barış” anlamına gelen St Hagia Eirene ismini verir ve onun onuruna Aya İrini Kilisesi’ni yaptırır. (Bkz. Resim 4)
Bu konuyu da burada kapatırken, küçük ancak konumuzla son derece ilgili bir bilgi aktaracağım sizlere. İmparator Konstantin bu kiliseyi İstanbul’un (Konstantinopolis) hangi bölgesine yaptırmıştır? Evet bildiniz Topkapı Sarayı’nın birinci avlusuna. Peki tam olarak nereye? Pagan Jüpiter Tapınağı kalıntılarının tam üzerine. Şaşırtıcı değil mi? Topkapı Sarayı mı neden oraya kuruldu? Bekleyin ilerleyen bölümlerde o konuda sizi yine şaşırtacağız…
Aziz Petrus Haçı’nın tamamen farklı cemiyetlerce, değişik amaçlarla kullanıldığını biliyor musunuz? Cevabınız hayırsa, merak etmeyin. Petrus Haçının, “Şeytana Tapanlarca – Satanistler” tarafından da kullanıldığını, yapılan araştırmaların sonuçlarına bakılırsa, her on Hristiyan’dan sekizi bilmiyor. Garip bir o kadar da şaşırtıcı değil mi? Satanizm, Şeytan‘ı veya şeytan simgesini yücelten ve bazı mezheplerinde şeytana tapmayı emreden öğretiye verilen ad. Teistik satanizm ve ateistik satanizm(Laveyan satanizm) olmak üzere ikiye ayrılıyor. “Teistik satanizm” Şeytan’ın ruhani varlığına tapınılan, orta çağ kökenli satanizm türüyken; “Ateistik satanizm” Şeytan’ın sembol veya felsefi bir simge olarak kabul edildiği ve bu simgenin dini inançlar başta olmak üzere; ortak değerlere karşı yüceltildiği satanizm şekli. Babhomet Sembolü, Lucifer Sembolü ve bu ters dönmüş Haç en sık kullanılan semboller Satanizmde. 19. yüzyılda etkinlik gösteren araştırmacı yazar Alphonse Louis Constant ( Levi ), ortaya oldukça ilginç ve de kabul gören bir teori koymuştur. Bu teori şöyledir: Templi Omnium Hominum Pacis Abbas (İnsanlar arasındaki barışın babasının tapınağı) yani “Tem. O. H. P. Ab.”. Tersten okunuşuyla BAPHOMET.
Son yıllarda Masonlarla Tapınakçılar arasında sıkı bir bağ kurulduğundan, bu imge yani BAPHOMET aynı zamanda “Mason Tanrısı” olarak da görülmektedir. İlerleyen bölümlerde yeri geldikçe zaman zaman masonluk konusuna da değineceğiz.
Bakın Vatikan’ın ünlü Aziz Petrus Bazilikasındaki 1968’de meydana gelen bir çökme bizi nerelere getirdi. Yok yok ben konuyu dağıttığımızı sanmıyorum. Amacımız bilerek, anlayarak yavaş ancak emin adımlarla ilerlemek. Hem öyle acelemiz de yok sanıyorum. Bu bilgiler ilerleyen bölümlerde çok işimize yarayacak. Neyin ne olduğunu, ne zaman gerçekleştiğini, niçin ve neden ortaya konduğunu iyice anlamamız gerek.
Burada parantezi kapatıp, konumuza dönelim. Nerede kalmıştık, evet… 1968 yılının Ağustos ayında Bazilikanın avlusunda geniş bir çöküntü yaşanır. Yetkililer hemen konuyla ilgilenmek üzere İtalya’nın ünlü mimarlık/inşaat firması Giovanni Carduelis Grubu’na işi verirler. Firma en kısa sürede işlemi bitirmek üzere işe koyulur. Ancak çöküntü ünlü Bazilikanın temellerine dek uzanmaktadır ve ister istemez temellere inilir. İşte orada mühendisleri büyük ve beklenmedik bir sürpriz beklemektedir. Yapılan lazer ölçümleri ve modern görüntüleme teknikleri herkesi şaşkınlığa uğratır çünkü ünlü Bazilikanın altında bir başka temel sistemine rastlamışlardır. Ve araştırmalar sonucunda bu temellerin neredeyse 0,44 km2lik tüm Vatikan’ın altını kapladığı ortaya çıkar. Papalık olayın hemen örtbas edilmesini ister şirketten ve onlar da antik temelleri betonla örtüp, üzerinde de gerekli tamiratı yapıp giderler. Ancak ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın, olay kısa sürede yayılır ve basın konuyla ilgilenmeye başlar. Il Mattino ve Corriere Del Giorno birbirlerinden farklı tarihlerde bu “antik temellerle” alakalı yazı dizileri yayınlarlar. Televizyonlara bile konu olur. 1969’un ilkbaharına kadar çeşitli aralarla süren bu ilgi, Mart ayında birden kesilir, sanki bir yerden emir verilmişçesine konunun üzeri örtülür. Ta ki, Antik pagan Gizem Dinleri uzmanı Peter Gandy konuya el atana kadar. Gandy, “Jesus: One hundred Years before Christ”in yazarı Profesör Alvar Ellegard’la birlikte konuya eğilir ve araştırmalar başlar. Geçen zamanla beraber yapılan araştırmalar, eski antik eser incelemeleri ve gariptir Gandy’nin Papa’nın özel izniyle, Vatikan Kütüphanesinde yaptığı çalışmalardan çıkan sonuçlar çok ilginç ve de şaşırtıcıdır. Gandy, elde ettiği verileri, konunun uzmanları Prof. Alvar Ellegard, Prof. G.A. Wells, Roger Bolton, Robert Macklin, David Allan Dodson, Mark Vidler, Prof. Darrell J. Doughty, Earl Doharty vb. paylaşır. Her biri Paganizm de ve Hristiyanlık ta söz sahibi olan bu isimler kendi ellerindeki bilgileri de Gandy’yle paylaşarak ortaya müthiş, ses getiren olaylar zincirinin çıkmasını tetiklerler.
Bugün Vatikan’ın bulunduğu yerde, bir zamanlar önemli bir Pagan mabedi yer alıyordu. (Paganizm, kökenleri dünyanın kadim doğa dinlerine uzanan bir inanç biçimi ve bu dinlerin genel adıdır. Bu dinlere mensup kişilere pagan denir. 20. yüzyıldan itibaren paganizm terimi (ya da neopaganizm), İbrahimi dinler öncesi eski pagan dinlerinin canlandırılmasıyla yeniden gündeme gelmiştir.) Bu mabette pagan din adamları kutsal törenler gerçekleştiriyorlardı. İlk Hristiyanlar bunları o denli rahatsız edici buluyorlardı ki, o zamana dek uygulanmakta olan bu törenlerin tüm kanıtlarını yok etmeye çalıştılar. Peki, şok edici bu pagan ayinleri nelerdi?
Resmi Hristiyanlık tarihi bu törenlerin korkunç kurban edilişler, ya da müstehcen sefahat alemleri olduğunu söylemekte. Tüm Hristiyanların da inanmak zorunda oldukları “dini gerçek” de bu. Mademki Hristiyansın bu söylenenlere şartsız inanacaksın. Ancak gel gör ki, gerçek, bu dini kurgudan çok farklı. Çünkü yeni bulgular bu kurgudan çok farklı şeyler söylemekte. Örneğin bugün, inananların Rableri İsa Mesih’e iman edip saygılarını sundukları bu yerde (Vatikan), eski insanlar her yıl 25 Aralıkta üç çobanın önünde mucizevi bir şekilde doğmuş olan bir tanrı-insana tapınıyorlardı. Size de hiç yabancı gelmedi bu durum değil mi? Bitmedi, bir zamanlar Paganlar, bu tapınakta, göğe yükselmiş ve zamanın sonunda canlıları ve ölüleri yargılamak için tekrar geleceğine inanılan Pagan bir kurtarıcıyı yüceltiyorlardı. Devam edelim, Pagan rahipler ekmek ve şaraptan oluşan sembolik bir yemeği de kutlamaktaydılar. “Her kim benim etimi yemez ve kanımı içmez, böylece benimle bir olmaz ve ben onunla bir olmazsam, o kişi kurtuluşu bilmeyecektir.”
Hristiyanlıktaki en önemli ayinlerden olan Efkaristiya bütün Hristiyanlarca ve Hristiyanlık türevi inançlarda ve Yezidilerde de kutsal sayılan sakramental bir durumdur. Mesihİsa‘nın haç üzerindeki ölümünü yeniden dünyaya gelinceye dek, yüzyıllar boyunca sürmesi için kiliselerinde ölümünün ve dirilişinin anılması için, diğer onu izleyenlere verdiği miras olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle Mesih İsa’nın onu izleyenlerden istediği paskalya sofrasının diğer jenerasyonu ve emridir. İsa’nın başlangıçtan günümüze kadar onu izleyenlerden istediği “Beni anmak için bunu yapınız” yani ekmek ve şarapla yapılan ritüel ayin. Ekmek İsa’nın bedenini, şarap ise İsa’nın kanını sembolize eder. Ayrıca Katolik ve Ortodoks Kilisesi teolojisi ve literatüründe ekmeğin şarapla birleşimi transsübstansiasiyon(madde dönüşümü) ekmek ve şarabın İsa’nın kanı ve bedeni olduğuna inanılır.
Evet Efkaristiya ayini, Hristiyanlıkta İsa ile birleşmek için son derece önemli bir ibadet. Ancak ne ilginçtir ki, İsa’dan asırlar önce yaşamış Paganların o kurtarıcısı da aynen şöyle diyordu. “Acıdan, işkenceden kurtulmak isteyenler, “BEN” olmak için benim etimi yiyip, kanımı içmeliler” ***Godwin, J. Mitraik yazı, 28.
İsa’nın hikâyesiyle Pagan miti arasındaki ortaya çıkan bu olağanüstü benzerlikler kamuoyunda çok büyük yankı uyandırdı. Çünkü Hristiyan toplumu Paganizm ile Hristiyanlığı tamamen zıt/farklı dinsel perspektifler olarak tasvir eden bir kültürle beslenmişlerdi.
Ortaya çıkan bu şaşırtıcı benzerlikler, düşünen toplumun önemli bir bölümünde Mesih’in biyografisinin Pagan hikâyelerine dayanan bir mit olduğu düşüncesinin doğmasına neden oldu. Hristiyanlık, yeni ve eşsiz bir vahiy değil, gerçekte Antik Pagan Gizem Dininin bir Yahudi uyarlamasıydı. İnanılması zor gibi gelebilir ancak ”gerçek” İsa hakkında yazılan kanıtlanamamış bir hayli boş lafın asırlardır pazarlanıyor oluşu, bizim bu teorimize kitlelerin temkinli yaklaşmasına neden olmaktadır. 2000 yıl boyunca batıda, Hristiyanlığın kutsal ve eşsiz olduğu, Paganizmin ise ilkel ve şeytanın eseri olduğu düşüncesi hâkimdi. Bu yüzden Hristiyanlığın gerçek kökenlerinin baştan beri aşikâr oluşuna karşın, çok az sayıda insan bunları görüp, fark edebilmişti, zira bunu yapmak genel inanç ve kültürün koşullandırmalarından radikal bir kopuşu gerektirmekteydi.
(Devam edecek)