Böyle saçmalık olur mu dediğinizi duyar gibiyim. Bu iddiayı ortaya atan ben değilim ve sizin gibi ben de ilk defa okuduğumda şaşırmıştım. Rahmetli Üstat ünlü profesörümüz Halil İnalcık (1916-2016) “Tarihçilerin Kutbu” kitabında şöyle yazıyor:
“… Balkan Harbi’nden sonra Yurdumuzda daha çok Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş dönemi üzerine ortaya attığı iddialarla tanınan Herbert Gibbons (1880-1934) diye Amerikalı bir yazar çıkmıştı ve ‘Gaza yapan Türkmenlerin kültürü bir imparatorluk, devlet yaratacak seviyede değildir; Osmanlı devletini kuranlar, Müslümanlığı kabul eden Rumlardı’ demişti. İşin ilginç yanı, bu tezi ünlü İngiliz tarihçi Arnold JosephToynbee (1889-1975)de desteklemişti.” Ünlü tarihçimizin bu yazısını okur okumaz konuyla ilgili araştırmalarıma başladık. Araştırmalarımız derinleştikçe gerçekten ilginç sonuçlara ulaştık. Şimdi bunları sizinle paylaşıyoruz..
Önce gelin Osman Gazi’ nin Osmanlı’ yı kurmadan önceki tarihine bir göz atalım.
Bilecik’ in fethi:
Bilecik Tekfurunun ismine ne yerli ne de yabancı tarih/inceleme kitaplarında rastlayamadık; ancak hakkında okuduklarımız en hafifinden kendisinin az biraz içten pazarlıklı olduğunu bize hissettirdi. Osman Gazi’ye (1258-1326) yüzüne gülüp, arkasından vurmak isteyen bir Tekfur. (Bizans İmparatorluğu’nda valilerle, Anadolu’daki ve Rumeli’deki Hıristiyan beylerine verilen ad) 1298 yılında oğluna Yarhisar Tekfurunun kızını (Holifera) almak için düğün yapacak. (Yarhisar Köyü;Yenişehir-İnegöl karayolundan ayrılan bir yolla ulaşılan köy, Yenişehir’e 13 km. uzaklıktadır) Yıl 1298. Ama gerçek amacı düğüne gelecek Osman Gazi ve adamlarını kılıçtan geçirip, topraklarına konmak. Bilecik Tekfurunun düşünemediği tek şey, tuzağı öğrenen Harmankayası (Bilecik ili İnhisar ilçesi Harmanköy) Tekfuru Köse Mihal’in (?-1328) Osman Gazi’nin sadık dostu olmasıydı. Köse Mihal ya da Abdullah Mihal Gazi, Mihaloğullarının atasıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş döneminde Osman Gazi’nin silah arkadaşı olan Mikhael Kosses, İslamiyeti seçerek Osmanlı saflarına geçen ilk önemli Bizanslı komutandır. Devam edelim, tuzağı öğrenen Osman Gazi, karşı plan yapıp uygulamaya koyar, kadınlar yerine savaşçılarını geçirir, kendisi ve Köse Mihal kır düğünü sırasında birden ata binip uzaklaşırlar, onları takip eden Bilecik tekfurunun adamlarına da kadın kılığına girmiş Osman Gazi’nin askerleri saldırırlar. Böylece Bilecik Tekfuru yakalanır, başı kesilir ve Yarhisar Tekfurunun kızını almak da Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ ye (1281-1362) nasip olur. Tarih kitaplarında yazılan durum aynen böyle. Orhan Gazi o zamanlar 17 yaşında bir yiğittir ve gelini bizzat kendi kaçırmıştır. Gelinin Holifera (Olivera) ismi, Ulufer (Nilüfer) Hatuna çevrilir, kendi isteğiyle Müslüman olur ve tarihimize yön verecek 2 erkek çocuk doğurur:
• Biri Rumeli’ ye geçerek fetihlere yol açacak olan Süleyman Paşa, (1316-1359)
• Diğeri ise, Kosova Savaşını kazanacak olan Murat Hüdavendigar (I. Murad 1326-1389)
Şimdi burada bir durum değerlendirmesi yapalım mı?
1. Osmanlı soyu daha kuruluş aşamasındayken Yarhisar Tekfurunun kızı (Ulufer) Nilüfer Hatun’u gelin olarak almakla % 50 Bizans kanıyla karışmıyor mu?
2. Bu ikiliden doğan Süleyman Şah ve de 3. Osmanlı Padişahı Murat Hüdavendigar artık % 50 Bizans kanı taşımıyor mu?
Bu saptama kesinlikle bir küçümseme anlamında değildir, hele Osmanlı’ yı karalama anlamında hiç değildir, sadece okul kitaplarında yazılmayanları anlatıyoruz.
Biz hikâyemize devam edelim.
Orhan Gazi sonraları 3 hatun ile daha evlenecektir:
• Bizans imparatoru 3. Andranikos’un kızı olan Asporça Hatun (1300-1362)
• Bir Türkmen beyinin kızı olan Bayalun Hatun
• Bizans İmparatorlarından 6. Yuvanis Kantakuzinos’ un kızı Teodora (1332-1381)
Tarihte önemli olan Orhan Gazi’ nin 3. Evliliğidir, neden mi? İşte cevabı…..
• Çünkü artık 65 yaşındadır ,
• Çünkü bu da bir siyasi evliliktir,
• Çünkü Teodora hiçbir zaman Müslüman olmayacaktır…
İsterseniz 1341 yılına gidelim; o tarihte Konstantiniyye İmparatoru 3. Andronikos Paleologos ölmüş, yerine veziri 5. Ioannis Paleologos (1332-1391) geçmiştir. Lakin yeni İmparator genç ve toydur. Vasiliğine Vezir Mateos Asanis Kantakuzinos (1325-1383) atanır. Kantakuzinos’ un gözü de ‘doğal olarak’ Bizans tahtındadır; Trakya’ da bir isyan çıkartır ve 6.Yuvanis unvanıyla imparatorluğunu ilan eder. Bu da gösteriyor ki o tarihte Bizans’ ta iki imparator birden hüküm sürmeye çalışmaktadır. Kaderin cilvesi Bizans tarihi tekrar Osmanlı tarihiyle kesişecektir. Çünkü isyan bayrağı açan 6. Yuvanis Kantakuzinos ‘kısaca Kantakuzen’ Orhan Gazi’ den yardım isteyecek, karşılığında 19 yaşındaki kızı Teodora’yı 65 yaşındaki Türk Padişahına eş olarak verecektir.. Orhan Gazi bu teklifi kabul eder ve karşılığında isyankâr İmparatora destek olarak oğlu Süleyman Paşa komutasındaki ordusunu Bizans ordusuna yardım etmeleri amacıyla gönderir. Kantakuzen de aldığı destek ile Konstantinopolis’ e saldırır, şehirdeki yandaşlarının kale kapılarını açmasıyla kente girer ve genç imparator 5. Paleologos tahtı kaybetmemek uğruna eski vasisini (6. Yuvanis) olarak taht ortağı kabul etmek zorunda kalır. Hatta 5. Paleologos, Kantakuzen’in küçük kızı Eleni’yle evlenir. Bu durumda Kantakuzen’in büyük kızı Teodora ile evli olan Osman Gazi, ihtiyar İmparatorun damadı, genç İmparator Yuvanis Paleologos’un da bacanağı olmuştur.
Burada biraz nefeslenelim. Hangi tarih kitabını açarsanız açın karşınıza ecdadımızın sürekli savaşları, gazaları, kahramanlıkları çıkar. Oysa Osmanlı padişahları kılıçla olduğu kadar, yaptıkları evliliklerle de topraklarını, dostluklarını, akrabalıklarını geliştirmişlerdir ki bu son derece doğaldır. Böylesi durumlara dünya tarihinin sonraki süreçlerinde de rastlamıyor muyuz? Özellikle Avrupa’nın siyasi tarihini incelediğimizde bu duruma sıkça şahit olmaktayız. Peygamberimizin bile yaptığı evliliklerin çoğunda yine evlenmek suretiyle karşı tarafta söz ve etki sahibi olmak yatmıyor mu? (Ki bu konu dahasonraki yazılarımızda ele alınacaktır) Allahtan Halil İnalcık: Tarihçiler Kutbu, İ. H Uzunçarşılı: Büyük Osmanlı Tarihi, cilt 1, Joseph Von Hammer: Büyük Osmanlı Tarihi, cilt 1, Reşat Ekrem Koçu: Osmanlı Padişahları, Alphonse De Lamartine: Osmanlı Tarihi, cilt 1, Dukas: Bizans Tarihi, Enver Behna Şapolyo: Osmanlı Sultanları Tarihi gibi büyük tarihçilerin, önemli kitapları kütüphanemizde var da bu konulardan haberdar olabiliyoruz. Özetle sadece bizim değil tüm ülkelerin tarihlerinde bu tür yapılan evlilikler vardır ve bu durum son derece doğaldır.
Bu açıklamamızı yaptıktan sonra devam edelim. Orhan Gazinin desteğiyle Bizans tahtına sahip olan VI.Yuannis Kantakuzen, 1347’de damadını Üsküdar’a davet eder. Orhan Gazi burada merasimle karşılanır ve 3 gün boyunca ziyafet ve şenliklerle ağırlanır. Kantakuzen, Bizans tahtındaki yerini sağlamlaştırınca Papa’yla gizli irtibat kurar ve Akdeniz, Ege, İstanbul ve Karadeniz’de koloni rekabetindeki Venediklileri destekler. Buna karşılık Orhan Gazi de Cenevizlilere yardım eder. Ayrıca 1352’de Üsküdar ve Kadıköy ile Marmara adalarını fethettirir. Kantakuzen aleyhine Bulgarlar ve Sırplar batıdan harekete geçince Osmanlılara karşı Papalıkla ittifak içinde olmasına rağmen, Orhan Gaziden yardım ister. Orhan Gazi, Bizanslılardan Gelibolu Yarımadasındaki kalelerden birinin verileceğine dair söz alınca oğlu Vezir Süleyman Paşa kumandasında on bin kişilik bir Osmanlı kuvveti gönderir. Kantakuzen, Osmanlı askerinin yardımıyla Dimetoka’da Bulgar ve Sırpları yener. Süleyman Paşa Anadolu’ya dönerken Bizans İmparatorunun Gelibolu Yarımadasında Osmanlılara verdiği Çimpe/Çimenlik Kalesinde asker bırakır. Türkler böylece ilk defa Rumeli’de toprak sahibi oldular. Osmanlıların 1353’te Çimpe Kalesine yerleşmeleriyle Rumeli’deki fetihler için üsse sahip olmaları, bölgenin kontrolünü sağladı. Bir yıl sonra artık Türklerin Tekirdağ’a kadar olan yerleri ele geçirdiğini görüyoruz. Durumunu sağlamlaştırdıktan sonra Türkleri 10 bin altın karşılığında Çimpe’den, 40 bin altın karşılığında da Gelibolu’dan çıkarma pazarlığına girişen imparator Kantakuzen’in teklifi tabi ki reddedilir. Ancak teklifinin reddedilmesine karşılık imparator bir iyi niyet göstergesi olarak bu altınları geri almaz. Bir anlamda geleceğe yatırım yapar.
Burada yine duralım ve 2. saptamamızı yapalım:
• Gelibolu’ deki Çimpe/Çimenlik kalesini Bizanslılar Osmanlılara vermeseydi, Osmanlılar Avrupa’ yakasına geçip, topraklarını kolayca genişletebilirler miydi?
• Hatta İstanbul fethedilebilir miydi?
6. Yuvanis Kantakuzinos Orhan Gazi’nin yardımıyla tahta ortak olduktan sonra, daha da ileri gidecek, 1353 de meşru İmparator olan 5.Yuvanis Paleologos’u tahtan indirmiş ve Bozcaada’ da bir manastıra yollamıştı. Bakın bir evlilik neticesi doğan akrabalık ne güzel sonuçlar veriyor. Elbette burada Türklerin kahramanlığını, savaşçılığını yadsımıyoruz ama tüm bu olan bitenlerin perde arkasına baktığımızda yapılan evliliğin yararlarını görmüyor muyuz?
1354 de yani sadece bir sene sonra Şehzade Süleyman Paşa Rumeli’ye geçerek Gelibolu Yarımadasını zapt edince, Bizans halkı “Kantakuzinos memleketimizi Türklere sattı” diyerek ayaklandılar, Kantakuzen’ı devirip Genç İmparator 5.Yuvanis Paleologos’u tekrar başa geçirdiler. Bunun üzerine devrik İmparator Kantakuzen’in oğlu Mateos, hükümdarlık haklarını korumak için Trakya’da mücadeleye başlamış ve eniştesi (!) Orhan Gazi’ den yardım istemişti…
Yazar Herbert Gibbons Osmanlı’nın Bizans İmparatorlarıyla kanka olduklarını yazmakta pek de haksız değil sanırım.
Gelelim son hikâyemize:
1346 yılında, Orhan Gazi’ nin Bizanslı Prenses Teodora’dan Halil Bey isminde bir oğlu olur. Daha 10 yaşında iken şehzade Halil (1346-1362) İzmit’ te sancak beyliği yapmaktadır. Bir gün kayıkla sahilden fazla açılınca, Foça korsanlarının eline düşer. Foçalılar Türk Şehzadesine fidye olarak 100,000 altın değer biçerler. O zamanlar Orhan Gazi’nin ülkesinin sınırları tam belli değildi. Karada ordusu kuvvetli olmasına rağmen, denizde donanması yoktu. Bu nedenle Orhan Gazi, şehzade Halil’in kaçırılmasında suçu, donanmasını iyi yönetemeyen ve bacanağı genç İmparator 5.Yuvanis Paleologos’a attı. İşte genç İmparator 5. Yuvanis, Mateos’ un ayaklanması sırasında Osmanlıdan yardım istediğinde, Orhan Gazi’nin elçisi, eğer şehzade Halil’in kurtarılması için İmparator donanmasını kullanmaz ise, Mateos’ a yardım ederek genç İmparator’u tahtan indireceğini sert bir dille belirtir. 5.Yuvanis Paleologos korkar ve bizzat donanmasının başında Foça’ya gider, kaleyi kuşatır, ancak uğraşmasına rağmen ele geçiremez. Şehzade Halil için 100.000 altın istendiğini orada öğrenir, 50.000 altını Orhan Gazi’den istemek üzere donanmasını Foça’da bırakarak geri döner. Orhan Gazi kızar, 50.000 altını verir, ama bacanağına derhal Foça’ ya gidip yarım kalan işi tamamlamasını emreder. Bacanak 5. Yuvanis Paleologos Foça’ ya gitmek üzere tekrar gemisine yelken açtırır. Lakin yolda Foça muhasarasını bırakıp, geri dönmekte olan donanması ile karşılaşır. Kaptanlar “Erzak kalmadı”, “Deniz sefer mevsimi geçti” gibi bahanelerle Foça’ ya dönmek istemezler. Çaresiz kalan İmparator Kadırgası da, donanmasıyla birlikte tekrar İstanbul’a dönmek zorunda kalır. Kalır ama bacanak, Orhan Gazi’ yi kızdırmıştır. Sultan ordusuyla Kadıköy’ e gelir, koca İmparatoru ayağına çağırır ve çocuk gibi azarlar. 5. Yuvanis Paleologos, çaresiz 3. kez Foça’ nın yolunu tutar. Orhan Gazi’ nin 50.000 altınına kendi 50.000 altınını da katar, fidyeyi öder ve şehzade Halil’ i Foça’dan alıp, saltanat kadırgasıyla önce İzmit’e, oradan da İznik’ e götürür. Hatta kendini affettirmek için 9 yaşındaki güzel kızını Halil’ e nişanlı olarak sunar. Bu yaptıklarına karşılık Orhan Gazi de İmparatora bazı ayrıcalıklar sağlar:
• Osmanlı askerleri bacanak (!) İmparator’a Trakya’da saldıran Mateos’ a yardım etmeyeceklerdir.
• Türk akıncıları İmparator’un kalelerine saldırmayacaklardır.
Bazı tarihçiler Şehzade Halil olayına gerçekleşmemiş gözüyle bakarlar. Ne olursa olsun tarih, Osmanlı’ nın ilk gelinlerinin Bizans kökenli olmasını, dolayısıyla çocuklarının yani geleceğin Şehzadelerinin 3. Padişahtan itibaren yarı yarıya Rum kanı taşıdığı gerçeğini değiştiremez…
Son söz:
Osmanlı geleneğine göre, Müslüman olmayan bir annenin çocukları asla hükümdar/padişah olamazlardı. Bundan dolayıdır ki, ne Asporça, ne de Teodora’nın çocukları ile ilgili saltanat kaygısı ya da kavgası söz konusu olmamıştır. Dolayısıyla acaba Fatih Sultan Mehmet kardeş katlini uygun kılacağına,’ Padişahlar HasHatunu Müslümanyapacaktır’ deseydi de, takibeden padişahlar has hatun dışındaki diğer zevcelerini kendi dinlerinde bıraksalardı, acaba Osmanlı tarihi daha az kanla yazılmış olmaz mıydı? Bir de konuya bu açıdan bakın..