“Biz melekleri hak olmadan indirmeyiz”. (Hicr, 7)
Her ne kadar melek tüm semavi varlıkların sadece biriyse, gücü ve yetenekleri açısından hiç bir kısıtlamaya tabi değildir. Bunun en kolay açıklaması, kendisine verilen tüm görevlerin yerine getirilmesi için gerekli yetenekleri Tanrı’dan almış olmasıdır. Ancak tüm güçlerinin kendilerinin dışındaki bir kaynaktan geliyor olması, meleklerin zayıf olduğu anlamına gelmez. Tam aksine onların gücü, doğruca Yaradan’dan kaynaklandığı için diğer semavi varlıklarla karşılaştırılamaz ve kâinatta, tüm alemlerde eş ve benzerleri yoktur.
İslam öncesi inanışlarda, bu semavi varlıkların çeşitli amaçlarla dokuz farklı gruba ayrıldıklarını ve bunların hepsinin kendilerine özgü özellikleri bulunduğunu görüyoruz. Meleklerin çoğunluğu aşağıda verdiğimiz başlıklar altında bulunan bir veya daha fazla hiyerarşik sıraya girerler.
Aşağıdaki gruplaşmalar İslam öncesi inanç sistemlerinde yaygın kabul gören gruplaşmalardır. Özellikle okült çalışmalarda aşağıda verdiğimiz bu 9 melek grubuna sıkça rastlayabilirsiniz.
1. SERAFİNLER(DANIŞMANLAR)
Serafim; (Serafin/Seraphim/Seraphin/Séraphines) sözcüğü, yakmak anlamına gelen “séraphim” sözcüğünden gelir ki, İslamda kıyameti koparacak olan boruyu üflemekle görevli olan İsrafil ve buna bağlı olan meleklere de İsrafiliyun adı verilir.
Yahudi inancına göre bu melekler kırmızıdır, ateş renklidir ve altı kanatlıdır; her biri alevler saçan birer kılıç taşırlar.
İncil’de de adı geçen 3 çift kanatlı bir göksel varlıktır. … Seraphim, Tanrı’nın Tahtını korumakla görevli melek olarak diye de anılır. Tanrı’nın sevgisi ile yandıkları için ”yanan melekler”şeklinde de tasvir edilirler.Dokuz melek sıralamasının en üst düzey sınıfı olup, cennetten yeryüzüne tedavi eden sevgi alevini indirirler ve genelde ateşle tanımlanırlar. Mikail(aşağıda geniş olarak bahsedeceğiz), Metatron(zamanı yöneten melek, bilgelik meleği), Sepheriel, Saraphiel ve Uriel (güney rüzgarı meleği, alev meleği, kurtarma meleği).. Bunlara “Danışmanlar” da denilir.
2. CHERUBİM(KERUBİLER)
Cherub’lar Tanrı aşkından doğarlar, bilgi ve zekâya
sahiptirler. Herbiri rüzgar melekleridir. Gabrielle(gerçeklik meleği, kuzey rüzgarı meleği, bereket meleği, ışık meleği), Ophaniel, Raphael(batı rüzgarı meleği). Bunlar “Yardımcılar” dır. Bedensiz bir baş ve bu başın çevresinde genellikle mavi 6 renkli kanatla tasvir edilirler.
3. THRONES (TAÇLAR)
Thron’lar Tanrı ışığından doğarlar. Dürüstlük ve doğrulukla parlarlar. Hepsi yaradılış melekleridir. Jophiel, Orifiel, Samael, Raziel ve Zadkiel. Bunlar, alevli tekerlekler biçiminde hayal edilirler. Yahudi Peygamberi Hezekiel konusunda bu meleklerden uzunca bahsedeceğiz.
4. DOMİNATİONS
Dominationlar meleklerin görevlerini düzenler ve kâinatın düzenini sürdürürler. Hashmal, Muriel, Tsadkiel(adalet meleği) ve Zacharel..
5. VİRTUES(ERDEMLER)
Virtuesler tabiata ve tabii hayata hükmederler. İnsanlara Tanrı’ya dönme gücünü verirler. Ayrıca bunların birer çubuğu vardır ve mucize yapmakla görevlidirler. Gabriel, Mikail, Peliel, Sabriel, Tarnish ve Uzziel..
6. POWERS(GÜÇLÜLER)
Powers evreni kötülüklerden koruyup düzen ve istikrarı sağlarlar. Cinlerle savaşırlar, ellerinde birer çubukla değnekleri bulunur. Camael, Gabriel, Galgaliel, Mikael, Rafael ve Verchiel..
7. PRİNCİPALİTİES(ASİLLER)
Milletlerin, ülkelerin, eyaletlerin, bölgelerin, şehirlerin, kasabaların, köylerin, binaların ve evlerin bakıcı veya koruyucu melekleridir. Kişisel koruyucuların aksine tüm insanlığın işlerine doğrudan etki ederler. Bir kısmı savaşçı kostümü giyinmiş, ellerinde mızrak ya da balta taşıdıkları tasarlanan asillerdir. Amael, Anael, Cerviel ve Haniel..
8. ARCHANGELS(BAŞMELEKLER)
Bu grupta yer alan meleklerin pek çoğu diğer gruplara da girerler. Ana görevleri daimi olarak tüm canlıların hayatlarının düzenlenmesidir. Bunlar asker kılığında ok ve kalkan taşıyan Arş Melekleridir. Barachiel, Gabriel, Jehudiel, Metatron, Mikail, Rafael ve Uriel.
9. MELEKLER
Semavi hiyerarşik organizasyonun dokuzuncu ve sonuncu grubudur. Bu melekler insanlığa en yakın olanlarıdır. Onların tüm duygularına, sevinç ve endişelerine de yakındırlar. Koruyucu Melekleri olarak da adlandırılırlar. Chayyliel, Phalag, Adnachie…
“Yukarıda verdiğimiz gruplarda bazı meleklere birkaç görev birden atfedildiğini fark etmişsinizdir. Aslında okültizmle uğraşan her grup kendi inanç sistemine bağlı olarak varlığına inandıkları meleklere, yine kendi inançları doğrultusunda bir takım görevler yüklemiştir. Hangi toplumun, hangi meleğe, hangi görevi verdiğini konusunun içinden çıkılamayacağına inandığımızdan, yukarıdaki bilgileri yalnızca bir genel bilgi çerçevesinde verdiğimizi lütfen dikkate alın. Y.N.”
GENEL ÇERÇEVEDE MELEKLERE BAKIŞ
İnsanlar pek eski çağlardan beri, sözcüklerle anlatmakta zorlandıkları umut, düş ve hayallerini, duygu, düşünce ve ülkülerini maddesel simgelerle somutlaştırmışlardır. Çoktanrıcılık dönemlerinin göksel aleminde yaşadıklarına inanılan mitolojik varlıklar, birer somut kavram olarak değil, kişisel varlıklar olarak sanat eserleriyle mistik inançların konusu olmuşlardır. Bu durumdan kitaplı dinler de kurtulamamış, bir gelenek olarak çağımızın edebi ve plastik sanat ürünlerinde de etkilerini sürdürmüşlerdir. Katoliklerin Hz. İsa, Hz. Meryem ve havarilerle, velilerin resim ve heykelleri önünde mumlar yakarak bunların karşısında istavroz çıkarıp dua etmeleriyle, İbrahimi dinler öncesi ilkçağlardaki paganizmde, o dönemlerin Tanrı heykelleri önünde yapılan kutsal törenler arasında esaslı bir amaç farkı yoktur.
Nitekim haç, Egelilerin dinlerinden ki Paganizm de denilebilir, Hıristiyanlığa geçmiş bir simgedir. Latin haçı, Yunan Haçı, St. André Haçı, gamalı ya da Svastika Haç gibi haçların her çeşidine Girit Adasındaki kazılarda rastlanmıştır. Haçın Suriye ve Filistin’e de, Ege dinlerinden geçtiğine inanılmaktadır. Fakat Doğu’da, daha çok İran’ın güneybatısında MÖ. 3000’li yıllarda var olmuş antik bir medeniyet ve tarihsel bölgeolan Elam‘da her çeşit haçın bulunduğu tarihsel kazılar sonucunda kanıtlanmıştır. Gamalı haç ise Hindistan’da vardı. Gerçek olan şudur ki, haçın Tanrılıkla sıkı bir ilişkisi olan ve sade bir tılsım gibi kabul edildiği ilk ve tek yerleşim alanı Antik Girit’tir.
Yahudi Peygamber Eşiya da, 2500 yıl önce, haçın kutsal bir simge olduğunu kaydetmiştir. Girit Mitolojisinde haç işareti, ana Tanrı tarafından oğluna geçirilmiştir. (Bkz. G. Glotz, La Civilisation Egeénne; Paris, s.294-295) Haçın dekoratif bir resim olmadığını gösterenve sırf dinsel ve mistik bir simge olduğuna dair türlü kutsal ve dışkutsal eserler yazılmıştır.
Melek kavramı da, tüm dinlerde daha çok Tanrı ile kul arasındaki ilişkileri, göksel ve dünyevi olayları düzenleyen protokol görevlileri, haberciler ve yöneticiler olarak somutlaştırılmıştır. Bu arada İslam dini, mimarlık dışındaki plastik sanatları, Kuran’da açıkça yasaklanmamış olmasına karşın puta taparlığın hortlamasına neden olur kaygısıyla, bunları maddeleştirmemiş, ama somut birer kişilik olarak varlıklarını kabul etmiştir.
Peki bütün bu verdiğimiz meleklerin hepsinin Kuran’da yeri varmı, isimleri geçiyor mu diye aklınıza bir soru geldiyse işte cevabı..
“Biz, melekleri hak olmadan indirmeyiz”.(Hicr, 7)
İslami literatürde dört büyük melek olarak bilinen meleklerden Kuran-ı Kerim’de sadece Cebrail ile Mikail’in adı geçmektedir. Azrail Kur’an’da “Ölüm Meleği”-Melekül Mevt- olarak nitelenmekte, İsrafil’den ise sadece hadislerde, dini hikayelerde ve mesellerde bahsedilmektedir.
Bu dört Melek dışında Kuran’da ismen olmasa da görevleri nedeniyle, dolaylı olarak söz edilen başka melekler de vardır. Örneğin;
Kirâmen Kâtibin(değerli yazıcılar; Rakib ve Atid, insanların sağ ve solunda bulunup yapılan iyi ve kötü davranışları tespit edip, yazan meleklere verilen isimdir),
Kaf Suresi, 17; “Onun sağında ve solunda oturmuş iki kayıtçı melek, onun her söz ve davranışını yazmaktadır.”
Kaf Suresi, 18; “Ayrıca yanında onu gözetleyip duran ve ağzından çıkan her bir sözü anında kaydeden bir melek vardır.”
Illuyyun – Mukarrebûn (Allah’ı tesbih ve anmakla görevli olup, Allah’a çok yakın ve O’nun katında şerefli mevkii bulunan meleklerdir),
Bazı meleklerin İslam alimlerince “Mukarrebun” diye isimlendirilmesi melekler hakkında geçen şu ayet-i kerimedeki ifadeden dolayıdır. “(Sizin bâtıl i’tikadınıza rağmen) Mesîh (İsa), Allah’a kul olmaktan aslâ çekinmez, Allah’a yakın melekler de (çekinmezler)”. (Nisa-172)
Hafaza (İnsanların önünde arkasında gezen melekler, bazı ulema bunların Kiramen Katibin Melekleriyle aynı olduğunu söylemektedirler),
İyi ve kötü her yapılanı gözetip hıfz etmek (belleğinde tutmak, ezberlemekve korumakla görevli melekler. Hafaza ve hâfızîn, hâfız kelimesinin çoğuludur. Gözetlemeye memur melekler insandan hiç ayrılmaksızın her an onu kontrol etmekte ve her hareketini yazmaktadırlar. Bütünüyle bu işin nasıl olduğunu da bilemediğimiz gibi keyfiyetini bilmekle de mükellef değiliz.
“Muhakkak sizin üzerinizde hafız (gözetleyici) melekler var. Kiram (değerli) kâtipler var. Her ne yaparsanız bilirler.” (el-İnfitâr: 82/10-12)
Hamele-i Arş(Arşı taşımakla görevlendirilen 8 melekile Cennet ve Cehennemde görevli olan bazı meleklere işaret edilir.)
Arşın mahiyetini bilmediğimiz gibi bu meleklerin arşı taşıma keyfiyetini de bilemiyoruz.
“Gök yarılmış ve o gün bitkin bir hale gelmiştir. Melekler onun çevresindedir. Ve o gün Rabbının Arş`ını, onların da üstünde sekiz tanesi yüklenir” (el-Hâkka, 69/16,17).
Bu melekler “Subhanallahi ve bihamdihi” – Allah’a hamd ederek O’nu noksanlıklardan tenzih ederim, Yüce Allah’ı tenzih ederim- diyerek, İslam inanışına göre göklerin en yükseği, dokuzuncu göğü, Tanrı’nın katını, Arş’ı tavaf ederler.
Yukarıda verdiğimiz melek isimleri, ne melek adı olarak ne de başka bir biçimde Kuran’da ve hadislerde yer almaz. İslam dininde meleklerin varlığına inanmak bir inanç esasıdır ve her Müslüman buna inanmak zorundadır.
Melekler duyu organlarıyla algılanamayan ancak Allah’ın bildirmesi (vahiy)ile haklarında bilgi edindiğimiz varlıklardır. Kuran-ı Kerim’de ve peygamberimizin sözlerinde meleklerin özellikleri ve görevleri hakkında bilgiler verilmiştir. Melekler Allah’ın tabiattaki bazı hadiselerin gerçekleşmesine vesile kıldığı varlıklar olup, O’nun emri ve izni olmadan faaliyette bulunmaları söz konusu değildir.
Allah’ın izni ve emri ile farklı şekillere ve kılıklara bürünebilirler. Gözle görülmeyen varlıklardır. İslam dininde Cebrail, Azrail, İsrafilve Mikail isimlerinde dört büyük melek bulunur.
İslamiyette melekler, İbranilerde olduğu gibi, Tanrı’nın yanıbaşında değillerdir: “Meleklerle ruh, O’na ancak elli bin yıl süren bir günde çıkarlar”. (Maariç, 6)
Melek veya melekler sözcüğü Kuran’ın 57 ayetinde kullanılmıştır. İbn-i Sina bunları “Melaike” adlı kitapçığında sınıflara ayırır ve içlerinde Hz. Adem’e secde etmekle görevlendirilmiş olan meleklerin de bulunduğunu ve bunlara “Aliyn” denildiğini de kaydeder.
Tevrat ve İncilleri incelediğimizde meleklerden bahseden çok sayıda ayete rastlamaktayız ve bunlar Tanrının buyruklarına uygun olarak pek önemli işlerle görevlendirilmişlerdir. Örneğin İsraillilerin yapmış olduğu bir savaşta, “O gece Rabbin meleği çıkıp Asur ordusundan yüz seksenbeş bin eri öldürdü”(Dördüncü Hükümdarlar, XIX, 33 ve Eşiya XXXVIII, 36) denilmektedir ki, İslam kaynaklarında Bedir savaşını kazandırmış olanların da melekler olduğu bildirilir.
Âl-i İmrân Suresi – 124-125. Ayetler;
124.. O zaman inananlara şöyle diyordun: “Rabbinizin, indirilen üç bin melekle size yardım etmesi sizin için yeterli değil mi?”
125.. Evet, eğer siz sabır gösterip disiplinli davranırsanız, onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım edecek.
Tevrata göre, Hz. Musa Tanrı ile dolaysız olarak konuşur ve ondan aldığı buyrukları kavmine iletir; ancak bu buyrukları uygularken, onun önünde daima “Tanrı’nın meleği” bulunurdu. (Tesniye XXXII, 34; XXXIII, 2) Başka bir kutsal metne göre de Hz. Musa, Yahova ile konuşmak için cemaatin çadırına girdiği zaman, kendisine emirler veren Tanrısal sesi, “İki Kerubinin arasında, yani şehadet tabutu üstündeki kefaret yerinin üzerinde işitir ve Yahova ile konuşurdu.” (Sayılar, VII, 89)
İSRAFİL
İbraniceden Arapçaya girdiği kabul edilir. Kuran-ı Kerîm’de bu meleğin adı geçmemekte, ancak yapacağı görevden söz edilmektedir. İsrafil’in “Allah’ın kulu” (Abdullah)veya “Rahmânın kulu”(Abdurrahman)manalarına geldiğini bildiren bazı rivayetler bulunmaktadır. (Buhârî, “Tefsîr”, 2/6; krş. Süyûtî, el-Ḥabâʾik fî aḫbâri’l-melâʾik, s. 33)
Bundan hareketle İsrafil’in İbranicede “Kul” anlamındaki “İsrâf” (serâf) ile “Tanrı” anlamındaki “İl”(el) kelimelerinden oluşan bir isim olabileceği düşünülmüştür. (Tâcü’l-ʿarûs, “srf” md.; Kāmus Tercümesi, III, 615; Lane, Lexicon, IV, 1350)
Özellikle Sâmî diller arasındaki geçişler esnasında kelimelerde meydana gelen değişmelere dikkat çeken Batılı araştırmacılar, İsrafil’in Eski Ahit’te bir melek grubunu ifade etmek üzere kullanılan Serâfîm kelimesinden türetildiği kanaatindedir. (İA, V/2, s. 1127; EI[İng.], IV, 211)
Dinler tarihiyle ilgili etimolojik sözlüklerde Asurcada Sarapu, Aramicede Sref kelimeleriyle karşılandığı kaydedilen Serâfîmdeyiminin İbranicede “yok etmek, yakıp yıkmak, tasfiye etmek” gibi anlamlar taşıyan bir kökle bağlantılı olan Serâf kelimesinin çoğulu olduğu kaydedilir. (Brown, s. 976)
Eski Ahit’te yer alan bazı bilgilerle (İşaya, 6/2-7)İsrafil’in, Hz. Peygamber’e nübüvvetinin ilk yıllarında Cebrail’den önce refakat edip bir bakıma onu vahye muhatap olmaya hazır hale getirdiğini bildiren rivayet (Süyûtî, el-İtḳān, I, 129; a.mlf., el-Ḥabâʾik fî aḫbâri’l-melâʾik, s. 36) arasında benzerlik bulunduğu da ileri sürülmüştür. (İA, V/2, s. 1128; EI[İng.], IV, 211)
Kıyametin kopmasından bahseden ayetler, evrende büyük bir kozmik değişime sebep olacak bu hadisenin sûra (Sûr, İslam inancına göre, İsrafil meleğin üfleyerek kıyamet gününün geldiğini haber vereceği araç)ilk üflenilmesiyle başlayacağını, ikinci üflenişle de herkesin diriltilip mahşere gitmeye hazır duruma getirileceğini ifade eder. (en-Neml 27/87; ez-Zümer 39/68)
Bu tür beyanlarda yer alan “üfleme” görevini ifa edecek ve insanları hesap meydanına çağıracak olan meleğin (Kāf 50/41; el-Kamer 54/6-8) İsrafil olduğu hususunda İslam alimleri görüş birliği içindedir. (İbn Kesîr, III, 276-278; V, 166, 309, 488-489; VII, 106-108, 388, 451; VIII, 238-239, 328)
Bundan dolayı Kuran-ı Kerîm’de “sûr”dan (nefir, nakür) bahsedilen her ayette, dolaylı olarak bunu üflemekle görevli olan İsrafil’den de söz edildiği söylenebilir.
(1. Bölümün Sonu)