LİDYA…

LİDYA…
24 Mart 2018

Eskiden beri okumaya çok düşkünüm. Kimbilir daha ilkokul yıllarımdan bugüne belki de birkaç kütüphane okumuşumdur. Bu arada kitap okumak deyince aklınıza sakın hemen Orhan Kemal, William Shakespeare, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Honoré de Balzac, Victor Hugo, Albert Camus, Ignazio Solone, Dante Alighieri, Umberto Eco, Friedrich Schiller vd. gelmesin. Tommiks, Teksas, Kinowa, Teks, Mister No vd. gibi çizgi romanlarla başladım bu uçuşa. Uçuşa diyorum çünkü bu çizgi romanlar büyüyen yaşla beraber yukarıda bir kısmını belirttiğim daha farklı kültürel okuma alışkanlıklarına yöneltti beni. E tabii okul da disiplinli bir okul olunca, oradan geçen ilk iki senesi ihzari(hazırlık niteliğinde olan, hazırlayıcı) tam 8 koca sene en yakın dostlarımız kitaplar olmuştu artık. Sonrası? Sonrasını hiç sormayın tam bir kitap cehennemi(!).. Aşk romanları hariç (çünkü herşeye âşıktım zaten) hemen her konuda okudum büyük zevkle. Ta ki..

Ta ki günün birinde, televizyonlara çıkan, gazetelere röportaj veren, kitapçılarda kitapları sevenlerince yok satan tanınmış, kurgulamalarıyla ünlü çağdaş, ancak birkaç yıl önce kaybettiğimiz (Allah rahmet eylesin) bir Türk yazarın kitabını okuyana kadar. Kitap kitap değil, bir bilmece yumağı adeta. Her sayfada, bırakın sayfayı her paragrafta benim gibi az buçuk okumuşluğu olan birinin bile bilmediği, anlamadığı şahıs isimleri, anlatılan konuyla alakalı deyimler vs. Her iki üç satırda bir sözlüğe başvurmaktan ne anlatılanı tam olarak anlıyorum ne de dikkatimi toplayabiliyorum. Sonunda pes ettim bıraktım kitabı yarısını bulmadan. Bazıları diyecek ki şimdi (siz değil başkaları) okuyup geçseydin hocam. Ya anlamadan nasıl okuyayım? Benim zamanım kıymetli. Kitabı yazan kişi, zahmet etse okuyucuyu sözlüğe daldırmadan, ya da kitabın arkasındaki o ufak, minik sayfalardaki açıklamalara göndermeden hemen paragrafın bitiminde gerekli açıklamaları koysa ya,  olmaz. Neden olmaz? E öğrenim, eğitim emek sarfı gerektirir. Bunun kolay yolu varken, niye yokuşu, zoru seçmemizi isterler hiç anlamadım.

Biz Sitemiz takipçilerini bu zorluktan kurtardık daha ilk yazılarımızdan başlayarak. Her konuya giriyoruz. Ne sorulursa, ne istenirse değerlendiriyoruz. Dini konular, eski ve/veya güncel tarih, bilinmeyen veya az bilinen yanlarıyla sanatsal ve tarihi kişilikler, arkeoloji, arada da sizin gibi bizim de içimizi ısıtan diğer konular. Ve de anlaşılmaya özen göstererek anlatıyoruz. Her paragrafın bitiminde gerekli açıklamaları veriyoruz ve de iyi yapıyoruz. İyi yaptığımızı sizden gelen çeşitli mesajlardan anlıyoruz. Her neyse bu oldukça kısa (!) açıklamadan sonra buyurun birlikte tarihte, çok eski bir Anadolu Uygarlığındaki gezimize başlayalım. Üç günlük İstanbul gezilerinde bizden randevu alan Edirne Trakya Üniversitesi’nin çeşitli bölümlerinde okuyan 23 gençle Bostancı Sahilinde bir kafede oturduk bir süre önce. Sözüm ona bir çay içimlik sohbet toplantımızdan tam 4,5 saat sonra başka bir randevuya yetişmek için kalktığımızda aklımızda kalan (övgüleri bir kenara koyalım) en önemli konu gençlerimizin bu topraklardaki çok çok eski uygarlıklara duydukları bilgi susamışlığıydı. İşte bu yüzden Likya’dan sonra şimdi de Lidya konusuna bu sıcak genç dostlarımıza selam göndererek başlıyoruz. Buyurun bakalım…

Batı Anadolu’da Menderes ve Gediz Irmakları arasında kalan bölgeye LİDYA, orada yaşayanlara ise Lidyalılar denilmiş. Hint-Avrupa kavminden olan Lidyalılar bu bölgeye doğudan gelmişler. Hititlerin daha sonra da Frigyalılar’ın egemenliği altına giren Lidyalıların dili Hitit Dili ile sıkı bir benzerlik gösteriyor. Frigler’in yıkılmasıyla Lidyalılar milattan önce 680 yılında bağımsız bir devlet kurmuşlar. İlk kralları Giges’tir (Gigges), Başkentleriyse Sardes. Bu o dönemin en büyük ve en zengin kenti, gerek kalıntıların ihtişamından gerekse çözülen yazılardan anlıyoruz bunu.. Kral Giges çok güçlü bir ordu kurup sınırlarını doğuda Kızılırmak’a kadar genişletti. Kimmerlere karşı yürüttüğü savaşlar sırasında Asurlularla işbirliği yaptı ve Kral Yolu’nu Asur’a kadar götürdü. Milattan önce 585 yılında Medler’le barış yapılarak Kızılırmak Lidyalılarla Medler arasında sınır oldu.

–         (Hititler veya Etiler, Antik Çağ’da Anadolu coğrafyasında devlet kurmuş önemli uygarlıklardan biridir. Kullandıkları dil Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer almaktadır. MÖ. 2000 yıllarında Anadolu’ya göç ederek yerli Hatti beylikleri üzerinde hâkimiyet kurdukları bilinmektedir. Y.N.)

 –         (Frig Krallığı. (M. Ö. 1200 – 700) İ. Ö. XII. yüzyıl başlarında Güneydoğu Avrupa’dan gelen Ege Göçleri ile Anadolu’ya giren Frigler Anadolu’nun önemli kentlerinin hemen hepsini yakıp yıkmış ve Hitit İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Anadolu’yu yavaş yavaş egemenlikleri altına almaya başlamışlardır. Y.N.)

 –         (Kral Gigges MÖ. 716-678 yılları arasında hükümdarlık yapmıştır ve Lidya kraliyetinin üçüncü hanedanı olan Mermrad hanedanlığının kurucusudur. O’nu oğlu II. Ardis’in hükümdarlığı takip etmiştir. Y.N)

 –         (Kimmerler, MÖ 14 ve MÖ 10’uncu yüzyıllardan MÖ 8’inci yüzyılın ilk yarısına kadar İdil Nehri’nden Karadeniz’in kuzeyine doğru uzanan geniş bir alanda Kimmerya’da yaşamış savaşçı bir ulustur. Hayali çizgi roman kahramanı Conan gibi korkusuz ve cesur savaşçılar olarak ün salmışlardır. Y.N.)

 –         (Asurlular, aslen Kuzey Irakta, Dicle kıyısında bulunan Aşur/Asur şehri ve çevresinde yaşayan Sami toplulukken; özellikle M.Ö 2000 sonrası doğu-batı arası uluslararası ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkıdır. Y.N.)

–         (Kral Yolu veya tam ismi ile Pers Kral Yolu Pers İmparatorluğu kralı I. Darius zamanında M.Ö. 5. yüzyılda onarılmış ve yeniden düzenlenmiş bir antik anayoldur. İlk yapıcıları belli değildir. Y.N.)

 –         (Medler‘in tarihsel kaynaklarda en eski anlatımına Asur Kralı olan III. Şalmaneser döneminde rastlanmaktadır. Medler bu dönemde Babiller ile ittifak kurarak Asurluları yenmişlerdir. İran toprakları üzerinde hüküm süren Medler, M.Ö. 6. yüzyılda Anadolu topraklarından Afganistan’a kadar geniş topraklara hükmetmişlerdir. Y.N.)

 

Lidyalılar parayı ilk kullanan medeniyet olmuştur. Parayı yapmak için altın, gümüş ve elektrolit kullanırlardı. Son kral Kroisos(Karun) zamanı devletin en parlak ve en zengin dönemi olmuştur. Lidya’nın zenginliğiyle ün yapmış Kroisos milattan önce 560 ile 546 yılları arasında hüküm sürmüştür. İyonya’da Yunanlıları yenmiştir. Ancak Perslere yenilip onların egemenliğine girmiştir. Mermnad hanedanından gelen Kroisos, babası Alyattes’ten sonra tahta geçmiştir. Kroisos, Batı Anadolu’daki Ephesos’u (Efes) ve diğer kentleri alarak İyonya’nın fethini gerçekleştirdi. Donanması olmadığı için adalara saldıramadı. Bunun yerine bu adalarla ittifak kurdu. Git gide güçlenen Pers İmparatorluğu Lidya’ya karşı bir tehdit oluşturmaya başladı. Bu tehdite karşı Kroisos, Babil’lilerle itifak kurdu. Ayrıca Mısır ve Sparta’dan askeri destek aldı. Kappadokia’ya Pers’lerden önce saldırdı. Pteria’daki iki tarafında kazanamadığı savaştan sonra yeni, güçlü bir ordu kurmak için Başkent Sardes’e döndü. Ama onu izleyen Pers İmparatoru Kyros, ani bir saldırı ile Sardes’i ele geçirdi.

Yeniden Kroisos’a (Karun) dönersek kendisinin durumu hakkında farklı farklı bilgilere rastlıyoruz. Yunan şair Bakhylides, Kroisos’un kendini bir cenaze ateşinde yakmak istediğini, ancak yakalandığını yazar. Heredot ise İmparator Kyros’un, Kroisos’u canlı canlı yaktırmak istediğini ama Tanrı Apollo’nun onu kurtardığını ve daha sonra Kyros’un ardılı II. Kambyses’e eşlik ettiğini yazar. Kteisas ismindeki bir Pers hekim ise Kroisos’un Kyros’un kontrolüne geçtiğini ve Media’daki (Medlerin yaşadığı alan) Barene valiliğine getirildiğini yazar. Ancak en ünlü söylenti, Kroisos’un Atina’lı yasa koyucu Solon’la buluştuğudur. Heredot’un yazdığı bu hayal ürünü buluşmada, ünlü düşünür Solon Kroisos’a mutluluğun parada değil, iyi talihte, şansta olduğunu öğretmiştir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Pers İmparatorluğu’nun ani bir saldırısı sonucunda bu zengin devlet tarihe karışmıştır. Lidya dili Batı Anadolu’daki Lidya kralllığında kullanılan ve M.Ö. 7. yüzyılda kayda geçmiş bir Anadolu Dili’dir. Lidya Dili’de, Luvi ve Hitit Dilleri gibi Hint-Avrupa dillerinin Anadolu alt öbeğine dahildir. Çünkü bu dillerle Lidya Dilibir çok ortak özellik taşımaktadır. Ancak bazı araştırmacılar Lidya Dili’nin kendine has bazı özellikleri sebebiyle bu dili Anadolu dil ailesi içinde ayrı bir yere koymaktadır. Lidya Dili’ndeki metinler ilk olarak M.Ö. 7. yüzyılda kullanılan Lidya Sikkelerinin üzerindeki yazılardır. Lidya Krallığı’nın başkenti Sardes’teki kazılarda bulunan ve milattan önce 5 ve 4. yüzyıllardan kalanLidya dilindeki metinlerdeki alfabe, Doğu Yunan alfabesinden türetilmiştir. Yapılan son araştırmalar bu dilin M.Ö. 1. yüzyıldan itibaren kullanılmadığını ve ölü bir dil haline geldiğini göstermiştir..

–         (İyonya, Anadolu’da bugünkü İzmir ve Aydın illerinin sahil şeridine Antik Çağ’da verilen addır.Dor istilası sonucu Yunanistan’dan kaçan Akalar tarafından Milet, Efes, Foça ve İzmir çevresinde kurulmuşlardır. Y.N.)

 –         (Pteria –Kerkenes-, Yozgat il merkezinin güneydoğusunda, Şahmuratlı Köyü’nün 5 km. batısında, Kapadokya Ovası’nın kuzey ucunda yer alan bir bölge. Anadolu platosunda MÖ 600 yılı dolaylarının en geniş yerleşimlerinden biri olarak bilinmektedir. Y.N.)

 –         (Kyros, Pers imparatorluğunun kurucusudur. Medleri devirip Persleri yönetime getirmiştir. Musevilere tapınaklarını inşa etme izni vermiştir. Kutsal Kitaptaki adıyla Pers kralı Koreş gerçek bir yasa koyucudur. Babil onun zamanında pers toprakların katılmıştır. Y.N.)

 –         (Bacchlides Yunan lirik şairi (İstanköy Adası, Kos İÖ 518 ler – İÖ 450). Yaşamı konusunda çok az şey bilinir. Y.N.)

 –         (Solon, MÖ 640-560’da yaşadığı tahmin edilen, Atinalı devlet adamı ve şair. Yaptığı reformlarla Atina demokrasisinin temelini attığı kabul edilir. Y.N.)

 –         (Luvi dili Anadolu’nun yerli halklarından biri olarak kabul edilen Luviler’in dili olup, Anadolu’nun en eski dillerinden biridir. Bu aynı zamanda, Hititler’in hiyeroglif yazılarında kullandıkları dildir. Y.N.)

Lidyalılar’ın diniyle ilgili pek bir bilgi yoktur. Ancak İyonlar’ın etkisi altında kaldıkları biliyoruz. Ana Tanrıça Kibele büyük bir saygı görmektedir. Uzun saçlı rahiplerin hadım edildiği dinsel törenlerde, kırbaçlarını, teflerini, zillerini ve saç buklelerini Kibele’ye sunarlardı. Ayrıca Lidyalılar Zeus, Apollo ve Artemis gibi Yunan tanrılarına taparlardı. Lidyalılar kral ve asillerini Frigler gibi tümülüslere gömerlerdi. Tümülüslerdeki mezar odalarını güzel ve süslü mermerlerle kaplamaları, Lidyalılar’ın ölümden sonraki yaşama olan inançlarını göstermektedir. Bu mezarlara, başkent Sardes yakınlarındaki Bintepe yöresinde sıkça rastlıyoruz.

Lidyalıların başkenti Sardes’den bir kez bahsedelim istedik. Batı Anadolu’da kurulmuş olan Lidya Krallığı’nın başkenti olan Sardes, günümüzde Manisa İli, Salihli İlçesi, Sart Beldesi sınırları içerisinde yer alan Sardes Antik Kenti, Demir Çağı Lidya Krallığının başkentidir. Batı Anadolu’yu hâkimiyeti altına almış bir imparatorluğun başkenti, sikkenin doğum yeri ve adı hayal bile edilemeyecek zenginlikle özdeşleşen Krezüs’ün (Karun) vatanı olan Sardes, antik dünyanın önde gelen şehirleri arasında yer almaktaydı. Şehir, kent planlaması konusunda emsalsiz olup, Mezopotamya dışındaki en büyük savunma duvarı ile çevrelenmiştir. Günümüze kadar korunagelmiş olan dünyanın belki de en görkemli İon düzeni tapınaklarından birine ev sahipliği yapan bu antik kent, korunmuş Roma yapıları içerisinde anıtsal bir hamam-gymnasium kompleksi ve antik dünyanın en büyük havrasına sahiptir. Lidyalıların başkenti ve tek şehri olan Sardes’ten başka hiçbir şehir ortadan kalkmış bu uygarlıkla doğrudan bağlantılı değildir. Marmara Gölü’nün güney kenarında yer alan ve Lidya tümülüs mezarlık alanı olan Bin Tepeler, dünyanın en büyük tümülüs alanıdır. Lidya tümülüsleri, M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda bu peyzajın önemini ortaya koyan unsurlardır. Kraliyet mezarlığı olarak Sardes’e sıkı bir şekilde bağlı olan Bin Tepe, daha erken ve daha geç dönemlere tarihlenen kalıntıları ile Lidya dönemine ait sadece bir mezarlık alanı değil, kültürün devamını gösteren bir anıttır. Tmolos Dağı’nın (Bozdağ) kuzey yamaçlarında ve Pakyolos (Sart) Çayı’nın kıyısında bulunmaktadır. Sardes’deki ilk yerleşimle ilgili hiç bir bilgi yoktur. Yapılan kazılarda bulunan seramikler Sardeslilerin Yunanistan kültürleriyle bağlantıları olduğunu göstermektedir. Sardes de diğer Doğu Akdeniz kentleri gibi düşman saldırısı sonucunda Tunç Cağı’nın sonlarında yıkılmıştır. Trak göçlerinin bir sebebi olarak meydana gelen bu olay sonucunda buradaki hakimiyet Atys hanedanından Atyadlardan Heraklider’e, M.Ö. 687’de de Mermnad hanedanına geçti. Bu olaylardan sonra Sardes büyüdü ve ününü dünyaya duyurdu. Kimmerler bu kenti milattan önce 7. yüzyılda üç kere yaktı yıktı. Ancak bir kayalığın üzerindeki akropol Kimmerler’in eline geçmedi. Bu saldırıların atlatılmasından sonra Kral Alyattes ve oğlu Kroisos (Karun) zamanında bu kent en zengin zamanını yaşadı ve Önasya’nın en önemli metropollerinden biri oldu. Milattan önce 547/546’da Persler, Karun’u yenerek kenti ele geçirdi. Burayı satraplık merkezi yaptı ve böylece Lidya Devleti sona erdi.

–         (Krezüs, Kroisos ya da Karun Lidya kralı. MÖ 560-546 yılları arasında tahtta kalmıştır. Kroesus, Lidya´yı gücünün zirvesine taşımıştı. Kral Krezüs zamanında Lidya, ticaret ve altın madenciliği ile çok zenginleşti. Y.N.)

 –         (Satraplık, İran medeniyetinde ülke topraklarının ayrıldığı idari birimlere (eyaletlere) verilen ad veya Persler’in valilik atamaları olarak da adlandırabileceğimiz sistemdir. Pers imparatorluğu mutlakiyetle yönetilmiştir. Y.N.)

 

Sardes’de milattan önce 6. yüzyılda yapılmış altın işleme atölyeleri bulunmaktadır. 20 metreye 25 metre boyutlarındaki bu yapıda Paktolos Çayından çıkarılan altınlar işlenir, sikke basılırdı. Ayrıca bu atölyelerin yakınında kuyumcu dükkanları bulunurdu. Buradaki akropolün M.Ö. 8. yüzyıla kadar gittiği bilinmektedir. Ancak bugüne gelen kısmı Bizans döneminden kalmadır.

M.Ö. 7. yüzyıla kadar insanlar ticarette değiş tokuş yaparlardı ve değiş tokuş yaptıkları şeylerin arasında sığır, taş gibi taşınması zor olan şeyler vardı. Lidyalılar M.Ö. 7. yüzyılda ticarette kullanılacak ve kolay taşınabilir bir değiş tokuş aracı olan parayı bulmuşlardır. O zamanki paralara sikke adı verilmiştir. Sikkeler devlet tarafından damgalanarak resmiyeti garantilenmiştir. İlk Lidya sikkeleri gümüş ve altının karışımından meydana gelen elektrondan yapılmıştır. Kroisos zamandında sikkeler ilk defa ayrı ayrı altın ve gümüş olarak basılmıştır. Sikkelerin madenden yapılması sebebiyle kağıda olan dayanıklılığıdır. Kağıt paranın maddesinin bir değeri yoktur. Bu nedenle sikkeler kağıt paradan daha fazla tercih edilmiştir. Para ya da sikke, eritilmiş metalin düz bir yüzeye dökülmesiyle yapılıyordu. Altları düz olan bu metallerin üst tarafı yuvarlak oluyordu. Bunu düzeltmek için çekiçle vuruluyordu. Bu işlemin para üzerinde iz bıraktığı anlaşılınca, bu izlerin düşük değerli veya sahte para basmayı engelleyebileceği fark edildi. Bunun üzerine hükümdarın veya devletin işareti bu paraların üzerine işlenerek değiş tokuş değeri devlet tarafından resmen onaylanmış oldu.

 

Ege tümüslerinin yüksekliği o mezardaki kişinin önemine göre değişir. Sardes’in kuzeyindeki BinTepe’de yüzlerce bulunan tümülüslerden üç tanesi olağanüstü boyutlarıyla diğerlerinden ayrılır. Bu tümülüsler Alyattes, Giges ve Ardys’e aittir. Buradaki mezar odaları Frig Tümülüslerinden farklı olarak ahşaptan yapılmıştır. Ege Tümülüslerinin bazılarında dromos (ön geçiş) vardır. Bazılarında ise yoktur. Olmayanlarda ceset tavandan mezar odasına sokulmuştur. Mezar odalarının boyutlar hep aynıdır. Ancak üzerine örtülen toprak miktarı farklı farklıdır ve önemlidir. Kişinin önemine göre toprak miktarı artıyordu. Ölümden sonra yaşama inanan Lidyalılar, mezar odalarını ölülerin konutları olarak görürlerdi. Bunun için soyluların gerçek hayatlarını geçirdikleri yerlerden çok mezar odalarına önem verirlerdi. Mezar odasına giriş arazinin açık ve geniş olan yerine göre değişir.

Efsaneler bitmiyor. Gelelim yeniden Kral Giges’e… Lidya kraliyetinin üçüncü hanedanı olan Mermrad Hanedanlığı’nın kurucusu olan Kral Giges M.Ö. 680 ile 644 yılları arasında hükümdarlık yapmıştır. Onun döneminde Lidya Devleti gitgide güçlendi ve yayılmacı bir politika izledi. Giges, Lidya Kralı Kandaules tarafından Kapadokia’ya sürgüne yollanan Dascylus’un oğludur. Kandaules Dascylus’u sürgünden geri çağırdığında, Dascylus kendisinin yerine oğlu Giges’i krala yollamıştır.

Kral Giges’in yükselişi hakkında farklı yazarlar farklı hikayeler anlatmıştır. Şamlı Nicolaus’a göre, Giges Kandaules’in gözüne girip, kralın önemli bir adamı olmuştur. Kandaules, Giges’e müstakbel eşi Misya (Çanakkale yöresi) hakimi Arnossus’un kızı Tudo’yu kendisine getirmesini emretmiştir. Ama Giges,Tudo’yu getirirken ona aşık olmuştur. Tudo bunu Kral Kandaules’e söyleyince, Kandaules Giges’i öldürmesini emretmiştir. Ancak bunu öğrenen Giges bir gece başarılı bir suikast ile Kandaules’i öldürüp tahta geçecektir.

Heredot’un yazdıklarına göreyse, Kral Kandaules eşi soyunurken Giges’in de onu izlemesini istemiştir. Buna öfkelenen Kraliçe öcünü almaya yemin etmiştir. Kraliçe Giges’e ya kralın ya da kendisinin ölmesi gerektiğini söylemiştir. Ancak Giges kararı verme hakkını Kraliçeye vermiştir. Kraliçe de kralı öldürmeye karar vermiştir. Bir gece Giges’i gizlice odasına alıp, verdiği bıçakla Kral Kandaules’i öldürtüp Kraliçe ile evlenip Kral olmuştur.

Plutarch’a göreyse Karya muhafızı Milaslı Arselis’in destekleriyle Giges tahta geçmiştir.  Öte yandan Eflatun’un anlattıkları Heredot’unkiyle benzerlikler taşımaktadır. Eflatun’un “Devlet”te anlatıklarına göre, Giges bir çobandır ve bir gün bir mağarada büyülü bir yüzük (Giges Yüzüğü) bulmuştur. Bu yüzük ona görünmezlik gücü vermiştir. Bu yüzükle birlikte saraya gidip kraliçeyi görünmezlik gücüyle baştan çıkartıp, onun yardımlarıyla kralı öldürüp, Lidya Kralı olmuştur.

Bütün bu hikayelerde Oracle’ı (Delfi kahinleri) doğrularcasına Giges’in sivil bir hamle ile kralı öldürerek tahta geçmesi anlatılmaktadıGiges zamanındaki en büyük buluş Paktolos Nehri’nde (Sart Çayı) bulunan altını işlemesiydi. Bu işlediği altınların 6 kazanını, ki bu altınların bugünkü değeri 13 milyon dolardır, kendi propagandasını yapmaları için Oracle’a hediye olarak sunmuştur. Bu parayı alan kahinler, Giges’in kral olma davasını haklı bulup, Asya Yunanlıları arasında propaganda yaparak Giges’e arka çıktılar. Giges hanedanlığının güçlü olacağını ancak tahtı zorla ele geçirdiği için beşinci nesilinde tahtı kaybedeceklerini söylemişlerdi. Kahinlerin entrikalarına rağmen bu kehanet doğru çıkmıştır. Giges’in 4. nesilden torunu Kroisos kahinlerin yanlış bir kehaneti sonucunda Pers İmparatorluğu’na mağlup olup Lidya Devleti yıkılmıştır.

Giges kendine bağlı kişilerden kurulu bir krallık kurup, güçlü bir ordu yaratmıştır. Troad ve Colophon Yunanlılardan alınmıştır. Smyrna (İzmir) kuşatılmış ve ittifak sağlanmıştır. Ayrıca Ephesus (Efes) ve Miletus’in (Milet) içlerine kadar girilmiştir. Giges Anadolu’yu yıkan Kimmerler’e karşı defalarca zafer kazanmıştır. Ancak Sardes’in yakınlarını elegeçiren Dugdamme kontrolündeki Kimmerler tarfından mağlup edildi ve öldü. Giges’in yerine oğlu II. Ardys geçti. Birçok araştırmacı Giges’in kutsal Yecüc’ün sureti olduğuna ve Hezekiel’in kitabında, Kuran’da, İncil’de ve vahiy kitaplarında geçen Mecüc’ün kralı olduğuna inanır.

–         (Biga Yarımadası, antik ismiyle Troas ya da Troad, Çanakkale Boğazı’nın ikiye böldüğü Anadolu ve Rumeli bağlantısının doğu kısmıdır. Boğazın kuzeyinde Gelibolu Yarımadası, güneyinde ise Biga Yarımadası yer alır. Y.N.)

 –         (Kolophon 12 İyon şehrinden biridir. Şehrin kalıntıları İzmir’in Menderes ilçesine bağlı Değirmendere köyünde bulunmaktadır. MÖ 1. binyılda kurulduğu sanılmaktadır. Y.N.)

 

 

Evet  Anadolu toprakları böyle efsanelerle süslü pek çok uygarlığa beşiklik etmiş. Lidyalıları da fazla arkeolojik bilgilere girmeden ancak kesinlikle de havada bırakmadan sizlere anlatmaya çalıştık. Umarız sizleri az da olsa o çok çok eski dönemlere bir nebze götürmeyi başarmışızdır.

LİDYA TOPRAKLARI…
LİDYA TOPRAKLARI II.
LİDYA STELİ
LİDYA STELLERİ
LİDYA SİKKESİ…
KRAL KRESUS… (KARUN)
LİDYA SİKKELERİ…
KRAL KRESUS.. (KARUN) I..
LİDYA VAZOSU VE KARUN… LOUVRE MÜZESİNDE
TANRIÇA KİBELE…
LİDYA KAZILARI…
SARDES I..
SARDES II.
SARDES III.
SARDES IV…
SARDES V…
SARDES VII…
KRAL YOLU…
LİDYA DUVAR SÜSÜ…
LİDYA’LILARIN EL İŞÇİLİĞİ…
ASURLULAR…
KİMMERYALILAR…
MEDLER…
TÜMÜLÜS…

Trả lời

Email của bạn sẽ không được hiển thị công khai. Các trường bắt buộc được đánh dấu *