İLK ÇAĞ’DA FİZİK, FELSEFE VE DİNLER ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA…

İLK ÇAĞ’DA FİZİK, FELSEFE VE DİNLER ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA…
11 Eylül 2019

İlk Çağ’da Yunanlılar, felsefe ve bilim arasında net bir ayırım yapmıyorlardı. Bir başka deyişle bilim ve felsefe arasındaki sınır çok belirgin değildi. Antik dönemdeki filozoflar, aynı zamanda bilim adamlarıydı. Bu dönemdeki doğa filozoflarının gelecekte, Rönesans döneminde deneysel ve matematiksel olarak düzenlenmiş doğa bilimlerinin kuruluşunda çok büyük etkilerinin olduğunu görüyoruz. Yunanlılar, modern deneysel doğa bilimlerinin kuruluşunda etkin olacak pek çok kavramın da gelişimi için bir zemin hazırladıkları gibi mekanik atom teorisi gibi teorilerin oluşumuna götüren kavramların gelişimine de önemli katkılarda bulunmuşlardır.

İlk Çağ felsefesini kronolojik olarak dört ana bölüme ayırabiliriz.

İlk dönem diyebileceğimiz Thales ve devamındaki filozofları içeren “Kozmolojik Dönem”de odak noktası tabiattır. Yani dış dünyada olup bitenler, evrenin ve maddenin kökeni hakkında iddialar ortaya atılır.

–        Miletli Thales (MÖ.624-546),Sokrates öncesi dönemde yaşamış olan Anadolulu bir filozoftur. İlk filozoflardan olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak adlandırılır. Eski Yunan’ın Yedi Bilge’sinden ilkidir. Ticaretle uğraşmış ve bu nedenle Mısır’da bulunmuştur. Elimize ulaşmış hiçbir metni yoktur.

Sofistler ve Sokrates’in bulunduğu ikinci dönemde ise felsefenin odağı içseldir. Yani bilginin mümkün olup olmadığı, ahlaki değerlerin var olup olmadığı temel tartışma konusudur.

–        Sokrates (MÖ.469-399), Antik Yunan filozofudur. Heykeltıraş Sophroniskos’un ve ebe Fenarete’nin oğludur. Yunan Felsefesinin kurucularındandır. Özel yaşamına ilişkin fazla bir şey bilinmemekle beraber Sokrates, Platon ve Ksenophon’a kadar uzanan bir geleneğe göre kendisine üç çocuk veren Ksanthippi ile evlidir.

 

–        Sofistler, MÖ 5. yüzyılda para karşılığında felsefe öğreten gezgin felsefecilerdir. Özellikle Atina’da çağın önde gelen bilgeleri var olan değerleri eleştirmişlerdir. Göreceli ve kuşkucu düşüncenin köklerini atmışlar ve geliştirici olmuşlardır.

Platon ve Aristo’nun da içinde bulunduğu üçüncü dönem yani “Sistematik Dönem”de ise filozoflar hem dışsal hem de içsel konulara odaklanmışlardır. Yani hem dış dünyada olup bitenler, hem de insanın iç dünyasıyla ilgili konularla ilgilenmişlerdir. Bu dönem filozofları olan Aristo ve Platon belli bir sistem ve tutarlılık çerçevesinde hem epistemolojilerini hem kozmolojilerini hem de siyaset ve ahlak felsefelerini ortaya koymuşlardır.

–        Platon ya da İslâm dünyasında Eflatun (MÖ.427-347) olarak bilinen, Antik klâsik Yunan filozofu, matematikçi ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisi’nin kurucusudur.

 

–        Aristoteles ya da kısaca Aristo (MÖ. 384-322), Antik Yunan filozof. Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.

İlk Çağ felsefesinin son döneminde ise felsefenin odağının yeniden insan olduğunu görüyoruz. Bu dönemde filozofların ana tartışma konusu, insanın nasıl mutlu olabileceği ve iç huzur olmuştur. İlk Çağ’da felsefenin odak noktasının ne olduğuna göre de bilimde gelişme yaşanmıştır.

İlk Çağ’da ilk felsefi çalışmalar Batı Anadolu kıyılarında, İyonya olarak bilinen yerde başlamıştır. İyonyalı filozoflar olarak da bilinen bu ilk filozofların üzerinde durduğu problem “varlık ve oluş”tur. Varlık problemi, her türlü fiziksel nesnenin kendinden çıktığı ilk varlık, yani “arke”nin araştırılmasıdır. Oluş problemi ise, temel varlıktan görünen çeşitliliğe geçiş sürecinin açıklanmasıdır. İlk filozof olarak kabul edilen Thales, öğretisini doğanın maddesel yapılı olması üzerine kurmuştur. Araştırma alanı, henüz önem kazanmamış olan düşünce sistemlerinden çok, bilebildiği kadarıyla doğa olaylarıydı. Doğanın açıklanmasında, kimi doğaüstü güçlere inancın ve mitolojinin, bilgi edinme sürecindeki egemenliklerine karşı çıkarak evrendeki varlık ve olayların doğal olduğu görüşünü öne sürmesi, tüm İyonya filozoflarında karşılaştığımız maddeci yaklaşımın temeli olmuştur. Thales ilk madde olarak suyu kabul etmiş, bitki ve hayvanları inceleyerek dünyanın, içinde su bulunan varlıkların ilk hallerinden evrimleştiğini öne sürmüştür. Matematik çalışmalarından günümüze kalan en önemli katkısı, kendi adıyla anılan ve paralel doğrularla ilgili bir teoremdir. Thales’in izleyicilerinden Anaksimandros , yıldızların, kutup yıldız çevresinde döndüğünü, göklerin, merkezinde dünyanın bulunduğu bir küre üzerinde olduğunu öne sürmüştür.

–        Anaksimandros (MÖ.610-545),Miletos’da Sokrates öncesi dönemde yaşamış İyonlu bir filozoftur. Thales’in öğrencisidir. Aynı zamanda tarihsel kaynaklara göre öğretilerini kaleme almış ilk filozoftur ve eseri Grek dilinde düzyazı olarak kaleme alınmış ilk kitaptır. Ancak yazdıklarından sadece bir cümle günümüze ulaşmıştır.O zaman çocuklar için daha iyi şarkı söylemeliyiz.”

Neyse ki, Anaksimandros’un felsefi görüşleri hakkında daha iyi bilgilere sahibiz. Thales gibi, o da materyalist tekçilik (fiziksel dünyadaki her nesnenin tek bir unsurdan geldiği düşüncesi ile fiziksel dünyayı açıklayan inanç) inancına sahipti ve her şeyin başlangıcını, arkhe’sini arıyordu. Thales’e göre her şeyin arkhe’si sudur. Fakat Anaksimandros, öğretmeni gibi düşünmüyordu. Arkhe’nin su veya diğer şeyler olduğu düşüncesine karşı geliyordu. Bu söylenenlerin hiçbiri doğadaki tüm karşıtlıkları içermiyordu. Örneğin; su sadece ıslak olabilir, hiçbir zaman kuru olamaz. Bu yüzden Anaksimandros, arkhe’nin apeironolarak bilinen bir kaynak olduğunu söylemişti. Bu kelimeyi “sınırsız, sonsuz” veya “içinden geçilemeyen, bir sonu ile diğer sonu birleştirilemeyen” olarak çevirebiliriz. Anaksimandros’un apeironkelimesi ile bu iki anlamdan hangisini tercih ettiğini tam olarak bilemiyoruz. Bu yüzden bazılarıapeiron’un bitmez ve tanımlanamayan bir öz olduğunu, bazıları da onun uzamsal veya zamansal bir özellikle ilgili olduğunu düşünmüşler.

Thales ve Anaksimandros’un felsefi görüşlerindeki bir diğer farklılık, kozmosa yani evrene bakış açılarında görülmektedir. Thales dünyanın su üzerinde bulunduğunu söylemişti. Fakat Anaksimandros buna katılmıyordu. Bunun nedenlerinden biri, eğer dünya suyun üzerindeyse, su neyin üzerindeydi? Eğer bir şeyin başka bir şeyin üstünde bulunması gerekiyorsa, bunun sonu yoktur. Anaksimandros bunun yerine dünyanın düz bir yüzeye sahip bir silindir olduğunu söylemişti. Bu silindirin etrafında sis ile çevrelenmiş ateş halkaları bulunuyordu. Sisten dolayı ateş görünmezdi. Fakat bu ateş halkalarında içinden ateşin geçip ışımasını sağlayan delikler vardı.

Yine Miletos’ta yaşayan bir başka filozof Anaksimenes, doğacı ve maddeci düşünce geleneğini daha da ileri götürmüştür. Evrenin temel yapıtaşı olarak Apeiron yerine, “Hava”yı ya da da “Buhar”ı önermiştir. Havanın iki yönlü hareketinden ateş, rüzgâr sonrasında da su ve taş oluşur. Hava her zaman hareketli olduğundan, değişim de süreklidir. Hava aynı zaman da yaşamın da kaynağıdır. Milet Okulu düşünürlerinin sonuncusu olan Anaksimenes de önceki iki Miletli düşünür gibi öncelikle arkhe sorununa yönelmişti. Ona göre arkhe, hava (aer) idi ve Anaksimenes tek tek var olan her şeyi havanın niteliksel değişikliklerine göre açıklamaktaydı. Temel maddenin sınırsız hava olduğunu söylemekte ve var olmuş ve var olacak bütün şeylerle ilahi varlıkların ve tanrıların bu temel maddeden oluştuğunu savunmaktaydı. Ona göre hava sınırsızdır, her şeyi kaplar, kuşatır. Bu maddeden var olan, var olacak olan her şey meydana gelmiştir. Tanrılar bile havadan meydana gelmiştir. Ayrıca bu temel maddeden başka diğer şeyler de meydana gelir.

Anaksimenes sonraları dört temel öge olarak benimsenecek olan toprak, su, hava ve ateşi felsefede ilk kez tam anlamıyla konu edinen kişidir. Bu temel unsurlara daha önce Anaksimandros’ta da değinilmiş fakat bu açıklıkla ortaya konmamı ştı. Anaksimandros’a göre yazın sıcak olan öğe hakim olup soğuk olanı geriletir. Kışın ise soğuk olan öğe hakim olur ve sıcak olanı geriletir. Bu ilişki karşılıklı bir gerilim üzerinden tüm evrende sürüp gitmektedir. Anaksimenes, yeryüzünü tekrar bir nesnenin üzerine yerleştirmiş, bu da astronomi alanında bir gerileme olarak kabul edilmiştir. Anaksimenes’e göre yeryüzü bir tepsiye benzemekteydi ve Anaksimenes bu tepsinin topraktan yapıldığına inanmaktaydı. Bu toprak yine evrenin merkezine topaklaşmıştır. Toprakta yoğunlaşma, fazla sıkışma ve sürtünme ile parçaların koptuğunu ve bu parçaların fazla sürtünme ile ateşe dönüştüğünü söylemiştir. Güneş ve Ay da topraktan yapılmıştır fakat örneğin bunlardan Güneş, aşırı sürtünme nedeniyle ateşe dönüşmüştür. Anaksimenes yeryüzünün, toprağın, evrenin ilk parçası olduğunu ve bu toprağın da havanın sıkışması sonucu meydana geldiğini söylemekteydi. Ona göre hava keseleştiği için önce yeryüzünü meydana getirdi ve bu yeryüzü tepsi şeklindeydi ve havada durmaktaydı. Ona göre, hepsi de topraktan meydana gelmiş olan Güneş, Ay ve gök cisimleri yeryüzünün çevresinde belli yörüngelerde dönmektedir. Beş yıldızın ise yörüngede sabit durduğunu söyler. Güneş, yerin etrafında döner, Dünya’nın kuzeyi yüksek dağlarla kaplı olduğu için biz gece Güneşi göremeyiz.

–        Anaksimenes MÖ.585-525), doğa filozofu ve geleneksel olarak Batı dünyasının ilk filozofları kabul edilen Miletos’lu üç düşünürün sonuncusudur. Helenistik döneme ulaşabilen yazılarından günümüze kalanlar, yalnızca sonraki yazarların kendi çalışmalarına aldıkları bazı bölümlerdir.

İlk Çağ’da bilimsel faaliyetler de İyonyalı düşünürlerle başlamıştır. Bu faaliyetler MS. 529 yılında Akademi’nin ve Lise’nin Roma İmparatoru Jüstiniaus tarafından kapatılmasına kadar sürdüğünü söylemek mümkündür. İlk Çağ’ın özelliklerinden birisi, gözlemlerin ilk defa teorik bir çerçevede anlamlandırılmasıdır. Bu anlayış, günümüz bilimsel faaliyetlerinin basit bir modeli durumundadır. Bu dönemde en fazla gelişen bilim matematik olmuştur. Matematiğin antik dönemdeki bu gelişiminde deneysel olmaması ve dolayısıyla felsefi sorunlardan etkilenmemesi önemli rol oynamıştır.

–        I. Justinianus, (MS.483-565), Jüstinyen olarak da bilinir. 1 Ağustos 527-14 Kasım 565 döneminde Doğu Roma İmparatorluğu’nun imparatoru. Bazı tarih yazarları tarafından kendisine büyük unvanı yakıştırılmaktadır.

İlk Çağ’da matematiğin bu ilerlemesinde duyu organlarına olan güveni sarsan Heraklit ve Parmenides felsefelerinin yanı sıra, Pitagorasçılar, Öklit, Apolonyus ve Arşimet etkili olmuştur. Pitagoras’ın sayı kavramına evrenin özü niteliğini veren yaklaşımı doğa olaylarını açıklama ve yorumlamalarına da yansımaktadır. Buna göre uzayda 10 gök bulunmalıdır. Gökler eş merkezli, iç içe kristal küreler olup, Dünya, Ay, Güneş, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Merkez Ateş/Karşıt Dünya olarak adlandırılırlar. Dünya evrenin merkezi değildir. Güneş ve öbür gezegenlerle birlikte Merkez Ateş çevresinde dolanmaktadır.

Demokritos’un ortaya koyduğu atomculuk, maddenin özünü saptayarak, şeylerin bütün özellikleri arasında maddeye yüklemek üzere uzayda ve zamanda meydana gelen bir olayı anlatmakta en basit, en zorunlu olanlarını ayırıp onları kabul etmiş ve olayların bütününü sadece bu özelliklerden çıkarmaya çalışmıştır. Atomcular, maddenin bütün olayların temeli olduğu görüşünün son derece açık biçimde ilk örneğini vermişlerdir. Çağdaş atomculuk da Demokritos‟un atomculuğundan çıkmıştır. Demokritos‟un atomculuğuna göre hiçten hiçbir şey çıkmaz. Var olan hiçbir şey yok edilemez. Her değişme, parçaların birleşmesi ve ayrılmasından başka bir şey değildir. Demokritos’un teorisi 19. yüzyıl fiziğinde bulunan maddenin yok edilemezliği ve kuvvetin sakınımı savlarını barındırıyordu. Atomculuk, Empedokles’in her türlü doğuş ve yok oluşu öğelerin karışımı ve ayrılmasına indiren yaklaşımının ardından, evrene ilişkin tümüyle mekanist bir tasarımı ortaya koymuştur.

Demokritos’un bir diğer argümanı da ise hiçbir şeyin rastlantıyla meydana gelmediği ve her şeyin bir nedeni ve zorunluluğu olduğudur. Bu görüşü evrende her türlü teleolojinin kesin bir biçimde reddedilmesi anlamında anlamak gerekir. Çünkü buradaki “neden”, atomların, hareketlerinde mutlak bir zorunlulukla kendisine boyun eğdikleri matematik ve mekanik yasadır. Demokritos’un teorisine göre atomlar ve boşluktan başka hiçbir şey yoktur. Geri kalan her şey sadece varsayımdır.

–        Leukippos’un öğrencisi Demokritos ya da bazı kaynaklarda Demokritus, MÖ 460-370’lü yıllarda yaşamış ve Sokrates’den sonra ölmüş olmasına rağmen, “Sokrates öncesi doğa filozofları”ndan sayılır. Hocasının ortaya koyduğu teoriyi büyük ölçüde geliştirerek ünlenmiştir.

Doğa hakkındaki her türlü akılsal açıklamanın, bütün büyük çağdaş buluşların temelinde, olayların en küçük moleküllerin hareketine indirgenmesi olgusu yatar. Bugün ses, ışık, ısı olayları, en geniş fiziksel ve kimyasal dönüşüm yasaları atomculukla açıklanmaktadır. Ancak öte yandan bugün atomculuk en basit ses, ışık, ısı, tat alma vb. duyumunu açıklamakta Demokritos’un zamanındaki kadar güçsüzdür. Demokritos atomların sonsuz sayıda olduğunu ve biçimlerinin de sonsuz bir çeşitlilik gösterdiğini ifade eder. Uzay içinde başlangıçtan beri düşerlerken, onların en büyükleri, en küçüklerine çarpar. Bundan doğan sapma hareketleri ve çevrintiler evrenin meydana gelişinin başlangıcını oluşturur. Böylece daha sonra yeniden yokluğa gitmek üzere aynı zamanda veya birbiri ardından sayısız dünyalar meydana gelir. Aynı yoğunlukta olan cisimlerden kütlesi büyük olanların küçük olanlarınkinden daha hızlı düştüğünü ileri süren Demokritos; uzay içindeki bu düşüşlerinde büyük atomların küçüklere yetiştiğini ve onlara çarptığını düşünmekteydi. Ona göre şeylerin birbirinden farklılığı, atomların sayı, büyüklük, biçim ve düzenlenişlerinin farklılığından ileri gelir. Atomlar niteliksel olarak birbirinden farklı değildirler. Onların iç durumları yoktur. Atomlar birbirleri üzerine ancak çarpma veya basınçla etkide bulunabilirler. Demokritos ayrıca nesnelerin duyusal niteliklerine temel ödevi görmesi gereken şeyin ne olduğu hakkında da derin araştırmalara girmiştir. Ona göre duyusal izlenimlerimizin temelinde atomların bazı farklı modellerde gruplanmaları olayı yatmaktadır.

(Devam edecek)

ANAKSIMANDROS
THALES
ANAKSİMENES
I. JUSTINYEN
PITAGORAS
ARŞİMET
DEMOKRİTOS
FELSEFE OKULU

Trả lời

Email của bạn sẽ không được hiển thị công khai. Các trường bắt buộc được đánh dấu *