MİMAR SİNAN’IN KAFATASI……..

MİMAR SİNAN’IN KAFATASI……..
24 Şubat 2018

Mimar Sinan’ın (1489-1588) kayıp kafatası Nerede?  Kayıp mı yoksa bir Tarikatın elinde mi?

Arşivcilik eğer bir şey yazıyorsanız ya da yazmayı planlıyorsanız çok önemli bir beceri. Beceri diyorum çünkü ilginç bulduğunuz tüm kitapları, gazeteleri, dergi ve mecmuaları saklamak büyük bir sabır gerektirmekte. Eve temizliğe gelen kadınlardan özellikle iki şey istiyorum ısrarla. Birincisi elektronik aletlerime dokunmayacaksınız, ikincisiyse çalışma odama asla girmeyeceksiniz. Bırakın dağınık kalsın, herşey her yerde olsun önemli değil, ben neyin nerede olduğunu kendim koyduğumdan bilirim ve gerektiğinde de alır kullanırım.  Bugün ülkemizde sırtını dine ve/veya ezoterik bilgilere, araştırmalara dayamış yüzlerce dernek, tarikat, şeyh, ermiş, ulema vs. var. Hatta bunların aralarındaki sürtüşmeleri, hakarete varan söylemleri televizyonların haber programlarında izliyorsunuz. “Benim elimi öpen, Peygamberimizin elini öper, direk Cennet’e gider” diyenler mi ararsınız, Cehennemde yanmamak için okunmuş ceylan derisinden elbise, çarık satanlar mı dersiniz, yoksa Allah, Peygamber deyip kedicikleriyle televizyon karşısında gerdan kıranlara mı kızar, öfkelenirsiniz bilemem. Herkes düşüncesinde özgür olduğundan(!) hareketle bu konulara fazla girmeyeceğim. İsteyen istediğine inanır, benim sorunum değil. Nasılsa Ahirette bu şeyhler, hocalar cemaatlerini kurtarırılar(!). Her neyse, elime bir kitap geçti önceki gün. Koca Mimar Sinan’ın hayatını, eserlerini kısacası hayatını anlatan bir kitap.

Konuyla yakın alakası olduğundan öncelikle Büyük Mimarın Türbesinden bahsetmek isterim. Türbe İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Süleymaniye yapı topluluğunun hemen yanında Salis ve Rabi Medreselerinin köşesinde, Fetva Yokuşuyla Mimar Sinan caddesinin kesiştiği köşede yer alıyor. Mimar Sinan 1556 senesinde Süleymaniye Külliyesinin bitmesinin ardından bu türbeyi yaptırmıştır. Türbenin yanında yer alan Mimar Sinan’ın eviyle sübyan mektebi günümüze ulaşamamıştır. Mimar Sinan türbesini kendine ait olan arsasının en uç noktasına inşa etmiş. Yaptığı her eserde yeni olan farklılıklar deneyen Mimar Sinan bunu kendi türbesinde de yapmıştır.  Süleymaniye Külliyesi içinde yer alan Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri ile kendi türbesi karşılaştırıldığında bu türbenin oldukça basit ve mütevazı olan bir görünümü vardır. Büyük olasılıkla Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişahın yanına gösterişli olan bir türbe yapmayı tercih etmemiştir. Bununla birlikte türbesini mimari yönden son derece ahenkli olan ölçülerle, adeta bir yüzük taşı gibi bulunduğu üçgen bölgenin en uç noktasına oturtmuştur.

Türbe yontma kefeki taşı ile mermerden imal edilmiştir. Mimar Sinan caddesinde yer alan avlu duvarına on bir, Fetva yokuşunda da geometrik şebekeli beş adet mermer pencere açılmıştır. 1940 senesinde yapılan onarım esnasında burada bulunan avlu duvarları yıkılmış, lotus ve palmetlerden (süs) oluşan bir friz ile sonuçlanarak yeniden imal edilmiştir. Bazı eski resimler avlu duvarının onarılmadan önce durumu ile ilgili bazı fikirler vermektedir. Bunlara göre muntazam bulunmayan kaba yontma taş duvar üstüne yine taş bir friz geçirilmiş ve bunu pencere dizisi takip edilmiştir. Orijinal pencere dizisi ile bugünkü pencereler arasında bazı değişiklikler yer almaktadır.

Mimar Sinan’ın mermer sandukasının önündeki hacet penceresinin üstüne yekpare mermerden bir kitabe yerleştirilmiştir. Bu kitabe sülüs yazılı on beş kartuşlu Nakkaş Sai’nin eseridir. Mimar Sinan’ın mermer sandukasının üstü birbirine sivri kemerler ile bağlanmış altı sütunun taşıdığı bir tonoz ile örtülmüştür. Kemer ayaklarının masif görünüşleri keskin hatlarla, köşelerde de sütuncuklar ile gizlenmek istenmiştir. Türbenin üstünü örten tonozun ön bölümü de kubbemsi bir biçimde dışarıya taşırılmıştır.

–        Sai Mustafa Çelebi, Osmanlı şair, nakkaş (ressam) ve biyografi yazarı. (d.?-ö.1595, İstanbul) Çocukluk arkadaşı Mimar Sinan’ın biyografisini kaleme aldığı eserler ile tanınmıştır.

Sandukanın baş ve ayak taşları yekpare mermerdendir. Baş taşının üstünde yer alan burma kavuğu da son derece sanatkârane bir şekilde yontulmuştur. Türbe içinde üç mezar daha yer almaktadır. Bunlardan ikisinin kimin olduğu bilinmemektedir. İbrahim Hakkı Konyalı soldaki mezarın Mimar Sinan’ın ikinci karısı Gülruh Hatun’a, sağda bulunanın ise torunu ve aynı zamanda vakfının mütevellisi Derviş Çelebi’ye ait olduğunu tahmin etmiştir. Türbe içinde yer alan üçüncü mezar neo klasik devrin öncülerinden olan Mimar Ali Talat Bey’e aittir. Ali Talat Bey 19 Ekim 1922’de öldüğü zaman arkadaşları onu hayranı olduğu Mimar Sinan’ın yanına gömmüşlerdir. Bu mezarın üstüne kendi arzusu ile de adını belirten bir kitabe konulmamıştır. Türbenin ucuna da Mimar Sinan tarafından yapıldığı varsayılan bir sebil konulmuştur. Mimar Sinan’ın Türbesi 1938 senesinde İstanbul Vakıflar Baş mimarı Vasfi Egeli tarafından tamir edilmiştir.

Evet bu önemli ve gerekli bilgileri de aktardıktan sonra asıl konumuza dönelim. Ne diyorduk? Tamam, hatırladım, Mimar Sinan’ın kitabı bir anda kafamda bir ışık çaktı. Başladım arşivlerimi karıştırmaya. Epeyce uğraştım ama sonunda aradığımı buldum. Aradığım 1935 tarihli bir gazete kupürüydü. Tabi ki nasıl elime geçmişti hatırlayamadım ama her neyse aradığımı bulmuştum. Dönemin bir gazetesinin 05.08.1935 günkü sayısında, birinci sayfadan verilen haber aynen şöyle diyordu: 1935 yılında sıcak bir yaz günüSinan’ın ölümünden tam 347 yıl sonra Dahi Sanatkâr Mimar Sinan’ın kafası mezarından Çıkarıldı. Süleymaniye’de büyük Türk mimarı Sinan’ın mezarında araştırmalar yapılmış, Mimar Sinan’ın kafatası çıkarılmıştır. Koca Mimar’ın kafatası sağlam ve bozulmamış olarak bulunmuştur. Koca dâhinin kafatası üzerinde yapılan tetkikat, büyük Mimar’ın yalnız kültür itibariyle değil, ırk noktasından da Türk olduğunu göstermiştir. Türkler ırk itibariyle Brakisefal, yani yassı yuvarlak kafalıdır. Mimar Sinan’ın kafatasının muayenesinde bu büyük başın da Brakisefal olduğu meydana çıkmıştır. Mimar Sinan’ın kafatası Antropoloji Müzesi’nde muhafaza edilecektir.”

–        Mimar Sinan veya Koca Mi’mâr Sinân Âğâ (Sinaneddin Yusuf – Abdulmennan oğlu Sinan) (Osmanlı Türkçesi: قوجه معمار سنان آغا), (d. 29 Mayıs 1489, Ağırnas – ö. 17 Temmuz 1588, İstanbul) Osmanlı baş mimarı ve inşaat mühendis.

 

 “1935’te Ankara’dan İstanbul’daki Süleymaniye Külliyesi’ne 3 kişi  geliyor” diyen Marmara Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selçuk Mülayim, Sinan’ın kafatasının mezarından nasıl çıkarıldığını şöyle anlatıyor. “Türk Tarihini Araştırma Kurumu üyeleri Hasan Ferit Çambel, Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan ve Şevket Aziz Kansu, Süleymaniye külliyesine gelip Sinan’ın mezarını kazmaya başlıyor. Türk Tarihi Araştırma Kurumu’nun seçtiği bir kurul önünde, büyük bir özenle açıldığı; yapılan incelemede iskeletin pek büyük bir bölümünün çok bozulmuş durumda bulunduğu ve mezarın yine aynı kurul önünde kapandığı, yapının toprak altında ve üstünde kalan bölümlerinin mimari açıdan incelenmek üzere ölçülerinin alındığı duyuruldu.”

 

Mimar Sinan’ın mezarını açan kuruldaki görevlilerden Mimar Sedat Çetintaş da, yıllar sonra yaptığı açıklamada şöyle diyor.  “Tamamıyla kesme taştan yapılmış olan lâhdin yan tarafından toprağa girerek bir tekini çürütüp açtırdım. Buradan bir tek omzumla beraber başımı sokabildim. Ceset tamamıyla çürümüş, kafa örneğinde bir toz hâlinde toprak üstüne çökmüştü. Hava ve rutubetten çürüyor galiba ki, Bursa’da Yeşitepe’nin kav kısmında da böyle, o kadar cesetten bugün hiçbir şey kalmamıştır. Burada Sinan’ın adut denilen, omuzlardan inen kol kemiklerinin onar santim boyunda birer parça ile kafatasından üç dört santim çapında bir parça bulabilmiş ve bunları idare heyeti huzurunda antropolog dostum Şevket Aziz Kansu’ya vermiştim. (…) Fakat bu hadisede benim en büyük kârım, bu vesile ve fırsattan istifade ile üstadımın mezar ve lahdini içli ve dışlı rölöve ederek levhalarını Resim ve Heykel Müzesi’ndeki eserlerim arasında dünyaya ve milletime hediye edebilmek imkânını elde edişim olmuştur.”

 

Kafatası Neden Mezardan Çıkarıldı?

Mimar Sinan’ın kafatasının neden mezarından çıkarıldığı sorusunu  Marmara Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm BaşkanProf. Dr. Selçuk Mülayim şöyle açıklıyor: “1930’lu yıllardan itibaren Avrupa’da ırkçılık yükseliyor. 1935–37 yılında başta Almanya olmak üzere ırkçılığın nerelere tırmandığını biliyoruz. İkinci Dünya Savaşı’nı patlatıncaya kadar yükselen bir gerilim var. Batıda o dönemde şöyle bir kanı var. Beyaz ırktan olmayan hiç kimse uygarlık tarihinde yüksek noktalara ulaşamaz. Avrupa ülkelerinde o günlerde dünyanın en büyük mimarı olarak kabul edilen Mimar Sinan sizden değil iddiası vardı. Bu şekilde onlarca kitap var. Mimar Sinan’ı Macar, Ulah, Sırp ve Avusturyalı gibi Avrupa’da bir yerlere bağlıyorlardı.”

Oysa Mimar Sinan bu topraklarda doğdu. Kayseri Ağırnas doğumlu. Batıdaki iddialar karşısında Ankara’daki Türk Tarihini Araştırma Kurumu daha sonraki adı Türk Tarih Kurumu olacak olan kurum “Mezarını açıp kafatasına bakalım” şeklinde karar alıyor. Mimar Sinan’ın kafatasının mezarından çıkarılmasıyla ilgili o dönemde gazetelerde haberlerin yer aldığına işaret eden Prof. Dr. Selçuk Mülayim, şöyle devam ediyor; “Şevket Aziz Kansu, kafatasının kurulacak Antropoloji Müzesi’ne konulacağını söylüyor. Ama hiçbir zaman Antropoloji Müzesi kurulmuyor. Ve bazı söylemlere karşı çıkartıldığı düşünülen Mimar Sinan’ın kafatası da kayıp diye düşünülüyor. İşte bu andan itibaren  nerede, kim kaybetti, nasıl kayboldu soruları sorulmaya başlanıyor.”

Prof. Dr. Selçuk Mülayim, kazıdan tam bir gün sonra yaşananları şöyle anlatıyor: “Atatürk İstanbul’dadır. Florya Köşkü’ne gelmektedir. Kazıyı gerçekleştiren heyet heyecanla Köşke gidiyor. Yanlarında bu defa General Kazım Dirik de var. Ağustos ayı sıcak bir gün. Akşam yemeği yeniyor. Uzun ve hararetli konuşmalardan sonra konu buraya geliyor. Yaptıkları işi heyecanla anlatıyorlar.” “O gün Florya Köşk’ünde Atatürk’ün tepkisi ne oluyor bilmiyoruz” diyen Prof. Selçuk Mülayim, ”Bununla ilgili hiçbir kayıt yok. Ancak el yazısıyla bir belge var elimizde. Atatürk kâğıdı alıp sadece şunları yazıyor.

Türk Tarihi Araştırma Kurumu’na

Sinan’ın heykelini yapınız. Gazi Mustafa Kemal. ”

 

1936’da kafatası Ankara’daydı ama nerede olduğunu bilmiyoruz. Şevket Aziz Kansu’nun ölümüyle de birlikte izler iyice siliniyor MimarKafatası mezarda değil. Daha sonraki dönemde yapılan restorasyonlarda Sinan’ın mezarı tekrar açıldı. Kafatasının yerinde olmadığı görüldü. Herşey olabilir.” Batılı ülkelerin iddiaları nedeniyle başka mezarlarında açıldığını ifade eden Prof. Dr. Selçuk Mülayim, “Selçuk Aziz Kansu başka mezarları da açıyor. Bazı Selçuklu hükümdarlarının da kafatasları çıkarılıyor. Selçuklu sultanlarının çıkarılan kafataslarının bir kısmı yerlerine konmuş. Ancak Alaaddin Keykubat ve İkinci Kılıçarslan gibi sultanların kafataslarına ne olduğu bilinmiyor” şeklinde konuşuyor.

 

Özetlersek, Sinan’ın kafatasının mezarından çıkartıldığı, dahası bugünde kayıp olduğunu söylenmektedir. 1935’te çıkarılıp ölçülen kafatasının yeniden mezara konmadığını, hiç bir kurumda bulunamadığını, Antropoloji Müzesi’nde muhafaza edilmek üzere alıkonulmuş olup ne var ki böyle bir müze kurulmadığından Sinan’ın kafatası da sırra kadem bastığı belirtilmektedir. Peki gerçek acaba böyle mi yoksa daha farklı olgular mı mevcut? Bazı kesimler mezarın dikkatle kazıldığını 1-2 metre sonra iskeletin  dağılmış olarak fakat kafatasının sapasağlam bulunduğunu,  Antropolog Şevket Aziz Kansu’nun  derhal fırçasıyla kafatasının tozunu toprağını temizleyip  pergeli ve ölçüm aletleriyle kafatasını ölçtüğünü, kafatasının brakisefal olduğunu anlayıp  “Arkadaşlar Sinan Türk’tür” dediğini savunurken, başka bir kesim kafasının ölçülmediğini çünkü parçalanmış olduğunu sadece birkaç parça kemiğin sağlam kaldığını ve onlarında ölçülmediğini ve başka bir tespit yapılmadığını belirtiyor.  Aynı tarihli gazetelerde bile bu iki farklı durum yazmakta. Araştırmamızı biraz derinleştirdiğimizde, Mimar Sedat Çetintaş’ın 1963’te yayımlanan bu açıklamaları da Mimar Sinan’ın kafatası ölçülmüştür, Türk ırkındandır (Brakisefal’dir) diyen gazete haberlerini de yalanladığını okuduk.

Atatürk dönemi, Türk tarihinde Mimar Sinan’la ilgili en çok yayının yapıldığı, en çok kültürel etkinliğin gerçekleştirildiği, tüm yapıtlarının rölövelerinin çizilmeye ve onarılmaya girişildiği  dönemdir. Bu etkinliklerde onu “Irk bakımından Türk” göstermeye yönelik bir çaba yoktur. Örneğin, Reşat Ekrem Koçu, Ahmet Refik (Altıner) gibi tarihçiler, Mimar Sinan’ın Kayseri’de Gayrimüslim bir ailenin çocuğu iken, devşirme olarak alınıp Müslüman olarak yetiştirildiğini, 1931’de, Osmanlı Arşiv Belgeleri’ne dayanarak yazmışlardı. Her yıl yinelenen “Mimar Sinan’ı Anma Törenleri”nde, özgeçmişi anlatılırken, onun Gayrimüslim devşirme kökenli bir Müslüman okluğu hiç bir zaman gizlenmemişti. Örneğin, 1932’de, İstanbul’da Mimar Sinan’ın türbesinde devlet ileri gelenleri öncülüğünde gerçekleştirilen anma töreninde öğretim üyesi bir konuşmacı, halka şöyle seslenmişti: “Bazıları Mimar Sinan’ın Türk olmadığını iddia ederler. Mimar Sinan Türk ırkına mensup olmasa da onu Türk muhiti yetiştirmiştir. Sinan’ın eserlerinden kendi şahsına olduğu kadar Türk milletine de bir iftihar hissesi çıkarmak tabiidir.” Aradan 20 yıl geçiyor. Sinan’ın ilk heykeli Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya fakültesinin bahçesinde 1957’de açılıyor. İşte banknotlarımız üzerinde de basılan Sinan resmi bu heykeldendir.

Bir kez daha hatırlayalım, Prof. Dr. Selçuk Mülayim ne demişti: “Sinan’ın kafatasına ne olduğu bilinmiyor. Ancak 1936 yılında Ankara Halk evinde Mimar Sinan’la ilgili bir yıldönümü kutlaması sırasında izleyicilere Mimar Sinan portre resmi dağıtılıyor. ‘Bu resim kafatasına göre yapıldı doğru bir resimdir’ deniliyor. 1936’da kafatası Ankara’daydı ama nerede olduğunu bilmiyoruz. Şevket Aziz Kansu’nun ölümüyle de birlikte izler iyice siliniyor. Kafatası mezarda değil. Daha sonraki dönemde yapılan restorasyonlarda Sinan’ın mezarı tekrar açıldı. Kafatasının yerinde olmadığı görüldü. Herşey olabilir.”

 

 KAFATASI ANKARA DİL TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİNDE OLABİLİR

Yüzlerce kafatası ve kemiğin bulunduğu Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ndeki kafatası koleksiyonuna işaret eden  Prof. Dr. Selçuk Mülayim, “Mimar Sinan’ın kafatası bu koleksiyonun içerisinde olabilir. İnceleme yapılmalı. Ankara’daki kafatası koleksiyonlarında ölçü kontrolü yapılabilir. Ancak Şevket Aziz Kansu’nun Sinan’ın kafatasıyla ilgili aldığı ölçülerin de elimizde olması lazım. Ben bununla ilgili bir belgeye rastlamadım. O kayıtlar varsa şayet bulunmalı” açıklamasını yapıyor. Antropolog Şevket Aziz Kansu’nun yine aynı dönemlerde başka mezarları da açtığı belirten Prof. Dr. Selçuk Mülayim, “Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde yer alan kafataslarının büyük bir kısmının altında kimin olduğunu yazılı” diyor.

MOZART’IN KAFATASI

Mimar Sinan’ın kafatasının kaybolduğu konuşulmaya başlanınca bir gazeteci komplo teorisi meraklılarının dikkatini herkesçe malum en gizemli tarikatlardan birine çekmişti. Bu bağlantı, onların  ünlü bir dergisi Mimar Sinan ismini taşıdığı için mi kurulmuştur, yoksa başka sebeple mi bilinmiyor, fakat Sihirli Flüt adlı operası baştan sona bu tarikatın sembollerle dolu bu tarikata üye olduğu bilinen  Mozart’ın kafatasının macerası da epeyce kafa karıştırıcıdır.

Son olarak Dul Kadının Oğulları kitabının yazarı  Mustafa Yılmaz bu konu ile ilgili bir röportajına bir göz atalım. Yılmaz şöyle diyor:

“Tapınak şövalyelerinden bahsedilen tarikata  uzanan gizemli örgütlerde yaygın bir kafatası inancı var. Mesela Tapınak Şövalyelerinde kafatası ritüeli var. Bu tarikatta da  yine kafatası inancı var. Mesela bir tarikat adayı tarikata kabul edilmeden önce bir odaya kapatılıyor. Tefekkür Hücresi denen bir yer burası. Bu odada bir kafatası bulunuyor. Tarikat adayı kafatasıyla baş başa bırakılıyor. Ve bu gerçek bir insan kafatası oluyor. Mesela geçtiğimiz yıl ABD‘de bir dava açıldı. Davayı açan ünlü Kızılderili şefi Geronimo‘nun torunlarından Harlyn Geronimo. Dava nedeni çok daha ilginçti. Torun Geronimo, açtığı davada Amerika‘da kurulu Kafatası ve Kemik tarikatını dedesinin, kafatasını çalmakla suçluyordu. Suçladığı isim de Bush‘un dedesi Prescott Bush. Yani bu tür gizemli, ezoterik örgütlerde yaygın şekilde böyle bir ritüel var. Bizdeki sözü edilen tarikatta  Mimar Sinan‘a özel bir önem veriyorlar. Mimar Sinan isimli locaları var, Mimar Sinan isimli dergileri var. Yine Mimar Sinan isimli yayınevleri var. Yani Mimar Sinan‘ı çok seviyorlar! Tesadüf mü? Elbette olabilir. Ama işte tam bu noktada belki de  sormak gerekiyor. Nerede bu kafatası? Tarikat Locası‘ndaki karanlık  bir odada saklanıyor olabilir mi?

KOCA SİNAN’IN TÜRBESİ I
KOCA SİNAN’IN TÜRBESİ II
SİNAN MİNYATÜRÜ
GAZETE KUPÜRLERİ I
GAZETE KUPÜRLERİ II
GAZETE KUPÜRLERİ III
MEZARIN İÇİ ???
ŞEVKET AZİZ KANSU
SELÇUK MÜLAYİM
ATATÜRK KONUYLA İLGİLİ BİLGİ ALIYOR
ACABA ?????
ANKARA DİL TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ
10000 TÜRK LİRASI
MOZART’IN KAFATASI.. (Duvardaki resme dikkat)
SELİMİYE CAMİİ
SELİMİYE CAMİİ’NİN İÇİ..

Trả lời

Email của bạn sẽ không được hiển thị công khai. Các trường bắt buộc được đánh dấu *