II. Nebukadnezzar Hakkında Genel Bilgiler
İlk Keldanî kralı Nabopolassar’ın (658–605) yirmi bir yıllık krallığından sonra tahta geçen oğlu II. Nebukadnezzar’ın krallığının ilk yılları hakkında Babil kaynaklarında pek bilgiye rastlayamıyoruz. Ancak az da olsa rastladığımız bilgilerde, Tanah’ta çokça bahsi geçen Nebukadnezzar’ın Kudüs’e yönelik seferleri, Yahuda’yı ve Kudüs’ü işgali, Süleyman mabedini yıkıp Yahudalıları sürgüne göndermesi gibi konulara çok az yer verildiği gördük. Yahudi tarihi açısından çok önemli görülen bu olayların Babil kaynaklarında fazla yer almaması, aslında Yahuda krallığının Babil imparatorluğu tarihi açısından dikkate değer bir öneme sahip olmadığını gösteriyor. Yeni Babil İmparatorluğunun kurucusu kral Nabopolassar’ın oğlu olan II. Nebukadnezzar, imparatorluğun gerçek anlamda kurucusu kabul edilmektedir. Bu güçlü kral, tahta geçişinin hemen ardından fetih seferlerine başlamış, aynı zamanda farklı bölgelerdeki isyanları bastırmakla meşgul olmuştur. Filistin ve Suriye’deki hâkimiyetini pekiştiren Kral, 601 yılının sonunda Mısır’ı fetih seferlerini başlatmıştır. Fakat bunda başarılı olamamıştır. Bu durum Yahuda da dâhil, Suriye ve Filistin’deki bazı krallara Babil’e karsı isyan etme cesareti vermiştir. Yine II. Nebukadnezzar Elamlılar’a karsı savaşırken, bir yandan da Akad’daki bir ayaklanmayı bastırmaya çalışmıştır. Bu olaylar, Suriye ve Filistin krallarını isyan konusunda bir kez daha cesaretlendirmiştir. II. Nebukadnezzar, çıkan bu isyanları oldukça kanlı bir şekilde bastırmıştır. Kudüs’ü ele geçirmiş ve Yahuda’yı Babil’e bağlı bir vilayet yapmıştır. Ardından Sur (Tyre) ve Ammonî gibi bazı krallıkları da ülkesine kattıktan sonra, 562 yılında ölmüştür.
– KELDANİ..Batı Sâmî kavimlerinden Ârâmîler’in bir kolu olup isimlerini yaşadıkları Kalde bölgesinden alan kabileler topluluğu. Milâttan önce II. binin sonunda Güney Mezopotamya’ya gelen ve zamanla Yeni Babilonya İmparatorluğu’nun hâkim sınıfını teşkil eden bir kavimdir. Keldânîler’le ilgili en eski referans olan, milâttan önce IX. yüzyıla ait Asur krallık yazıtlarında, Fırat ile Dicle nehirleri boyunca Pers körfezinden Babilonya’nın güney şehirlerine kadar uzanan bölgeye Kaldu, orada yaşayanlara da Kaldai denilmekte, Grekçe kaynaklarda ise bu bölgeden Chaldaia, orada yaşayanlardan da Chaldaioi diye bahsedilmektedir.
– TANAH; İbranice Kutsal Kitap veya İbrani Kutsal Kitabı, Kutsal Kitap bilimcileri tarafından Tanah’ı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Çoğunlukla Ahit İbranicesi ve bazı bölümleri de Ahit Aramicesinden oluşmaktadır.
– Elamlar ya da Elamlılar Güneydoğu Mezopotamya ve Güneybatı İran’da Antik çağda varlık gösteren İran öncesi bir medeniyettir. Elam ülkesi Sümer ülkesinin doğusunda Kerha ve Karun Irmakları’nın geçtiği bölgede idi.
– Akkad İmparatorluğu veya Akad İmparatorluğu, MÖ 2334 ile MÖ 2150 yılları arasında hüküm sürmüş, başkenti Agede olan, Sargon tarafından kurulmuş devlet. Akkadlar, köken olarak Sami’ydi. Sümerler’in Mezopotamya’ya geldikleri sırada bölgede bir takım Sami kökenli kavimler vardır.
II. Nebukadnezzar’ın kişiliği hakkında Babil ve Yahudi kaynaklarında farklı tanımlamalarda bulunulmaktadır. Babil kaynaklarında ondan hâkim ve yasa koyucu olarak faziletlerinden bahsedilmekte ve “Adaletin Kralı” olarak yüceltilmektedir. Ayrıca ikinci bir Hammurabî olarak kabul edilen II. Nebukadnezzar’ın, ülkede adaleti sağlamak için tanrılar tarafından seçildiği de ifade edilmektedir. Yine aynı kaynaklara göre kral, hukuk ve askeri alanların yanında, diğer alanlarda da önemli başarılara imza atmıştır. O, Babil’i eski dünyanın yedi harikasından biri haline getirmiştir. Bu çerçevede Babil’deki eski mabetleri restore ettirmiş, Marduk Tapınağı Esagila– Etemenanki Zigguratı’nı ve şehrin duvarlarını yeniden inşa ettirmiştir. Bunlarla da yetinmeyerek, Babil topraklarını düzenli sulamak için Fırat nehrine bağlı kanallar yaptırmış ve meşhur asma bahçelerini kurdurmuştur.( Büyük bir mühendislik becerisi ile yapılan bahçeler antik dünyanın yedi harikası arasında yer almaktadır. Efsaneye göre Nabukadnezar, Babil Bahçeleri’ni bir Med prensi olan ve memleketindeki bahçe ve ormanların hasretini çeken eşi için inşa ettirmiştir. Yapay bir sulama sistemi ile birbirlerine bağlanmış basamaklı bahçelerden oluşmaktadır. Bahçeler daha sonra bir depremde hasar görmüş ve geriye hiçbir iz kalmamıştır. Babil Bahçeleri’nin bir zamanlar günümüz Bağdat’ının güneyinde kaldığı düşünülmektedir.) Kısacası II. Nebukadnezzar, Babil tarihine göre, MÖ 6. yy.ın başlarında Babil’i yeniden canlandıran, büyüten ve zirveye ulaştıran en önemli kişidir.
– Hammurabi (MÖ. 1811-1750), Babilin altıncı kralıydı. Hammurabi, Sümer ve Akkadları fethederek, Babil İmparatorluğu’nun ilk kralı olmuştur. Böylece Babillerin Mezopotamya üzerinde hegemonyasını kurmuştur. Çoğu kişinin düşüncesine göre ona ilk kanun koyucu unvanı verilse de bu yanlış bir düşüncedir.
– Esagila -Etemenanki Zigguratı bilinen en büyük ziggurattır. Ne yazık ki günümüze hiçbir parçası kalmamıştır. Tarihsel kayıtlar ve arkeolojik çalışmaların neticesinde bu zigguratın yedi renkli olduğu ve tepesinde dev bir tapınağın bulunduğu tespit edilmiştir. Renginin indigo-mora yakın olduğu tahmin edilen yapıda yukarı giden 3 merdivenin bulunduğu tahmin ediliyor.Bu tapınağın diğer ismi (Etemenanki) Cennet ve Dünyanın Kuruluşu anlamına gelir. Babil’in koruyucu tanrısı Marduk’a atfedilen en uzun kenarı 660 fit (200m) bu tapınakla ilgili bilgi/belgelere ilk kez MÖ. 5.yy.da Babil’i ziyaret ettiğini yazan Herodotus’ta (MÖ:484-426/415?) rastlıyoruz.
II. Nebukadnezzar’ın Yahudi tarihinde de önemli bir yeri vardır. Nebukadnezzar’ı Yahudi tarihi açısından önemli kılan, Yahuda’nın ele geçirilmesi, Süleyman mabedinin yıkılması ve Yahudilerin Babil’e sürgüne gönderilmesiyle sonuçlanan bir dizi askerî seferin onun zamanında ve onun emriyle gerçekleşmiş olmasıdır. II.Nebukadnezzar’ın Yahudi belleğindeki etkisi, Babil’in Persler tarafından ortadan kaldırılmasından sonra da devam etmiştir. Onun Yahudi tarihinde bıraktığı izlerin etkisi yüzyıllar boyunca devam etmiş ve hikâyesi Tanah’ın çeşitli kitaplarında yerini almıştır. II. Nebukadnezzar, erken dönem rabbanî (Tanrı’dan gelen, Tanrı’yla ilgili olan) yazınlarda ve geç dönem Tanah metinlerinde zalim, acımasız ve bazen da deli olarak nitelendirilir. Ona atfedilen bu olumsuz imaj oldukça karmaşık bir yapı gösterir. Tanah’ın değişik yerlerinde, çoğunlukla onun hainliğine, acımaz ve zalimliğine vurgu yapılırken, bazen kendisinden olumlu şekilde de bahsedilir. İsrail tarihi boyunca, Yahudi toplumu üzerinde bu kralın yaptığı etkiye sahip hemen hemen başka hiçbir kimse yok gibidir. Yahudiler onu, Tanrı’nın evinin yıkıcısı ve meşhur Babil Sürgünü’nün mimarı olarak hatırlarlar. Bazı araştırmacılar, II. Nebukadnezzar’ı büyütenİn bizzat Yahudilerin kutsal kitabı olduğunu iddia eder.
Nebukadnezzar’ın Yahuda’yı İşgali
Asur İmparatorluğu’nun İsrail devletini yıkmasından sonra, Yahuda Asur tehdidi altındaydı. Asur İmparatorlusunun Babillilerce yıkılması (612), Yahuda krallığına nefes aldırmıştır. Bu sayede Yahuda krallığı, İsrail krallığını yıkılmasının ardından 150 yıl daha ayakta kalmıştır. Çünkü Yeni Babil imparatorluğu, Medya ve Umman-manda krallıklarıyla birlikte Ninova’yı da yıkmış ve 604 yılında Hatti topraklarında (Suriye-Filistin) kendi hâkimiyetini kurmuştur. Yeni Babil imparatorluğu, kral Nabopolassar ve II. Nebukadnezzar dönemlerinde bölgede hâkim güç olmuş, özellikle Yahuda, bu gücün etkisi altında kalan bölgelerin başında gelmiştir. Başlangıçta Babil’e karşı temkinli bir politika izleyen Yahuda kralları, bölgede yeniden hâkimiyet sağlamak için zaman zaman ayaklanmışlardır. Çıkan bu isyanlar üzerine başkent Kudüs birkaç kez kuşatılmış ve işgal edilmiştir. 587 yılındaki son işgalde Kudüs yerle bir edilmiş, mabet yıkılmış, mabedin tunç direkleri, ayakları parçalanmış, diğer kutsal mabet eşyalarıyla birlikte Babil’e götürülmüştür. Bu hengâmede mabette bulunan Kutsal Ahit Sandığı bir görüşe göre parçalanmış, bir görüşe göre de daha önce Manasse tarafından mabetten alınmıştır. Bu olaylar sonrasında, Yahuda krallığı sona ererken, Yahudiler de Babil’e sürgün edilmiştir.
Yahudilerin Babil’e Sürülmesi
Yahudi tarihinde “Sürgün” denildiğinde, genellikle 587/586 yılında Babil kralı II. Nebukadnezzar’ın Kudüs’ü ele geçirip mabedi yerle bir ettikten sonra Yahudileri Babil’e sürgüne göndermesi kastedilmektedir. Tanah’ta Yahudilerin yaşadığı pek çok sürgün hikâyesinden bahsedilmesine rağmen, hiçbiri Yahudi tarihinde ve yaşamında Babil sürgünü kadar etkili olmamıştır. Yahudilerin tarihte ilk yaşadıkları sürgün, Asur sürgünüdür. 700’lü yıllar, Yahudiler için oldukça sıkıntılı dönemlerdi. Bu tarihten önce yaşanan olaylar, gelecek zor günlerin habercisi olmuştu. Süleyman’ın ölümünden sonra (925) ülke ikiye bölünmüş; I. Yeroboam (924–907) kuzeyde İsrail krallığını, Rehoboam (924– 903/veya 907) da güneyde Yahuda krallığını kurmuştu. Yahuda krallığında Rehoboam’ın ardından tahta geçen krallar içerisinde en dikkat çeken isim, Kral Ahaz(742–727)’dı. Yotam’dan sonra tahta geçen Ahaz, önceki kralların aksine putperest inançları benimsemiş, halkını Yehova’nın yanı sıra pagan tanrılara tapınmaya zorlamıştır. Aynı dönemde, kuzeydeki İsrail krallığı ise tam bir anarşi içinde olmuştur. Bu krallık, başlangıçtan yıkılısına kadar sürekli iç çekimseler, cinayetler ve savaşlarla mücadele etmiştir. Bu dönemde sık sık krallar değişmiştir. Örneğin, kral II. Yereboam’ın (785–745) ölümünden sonra, İsrail’de 745–736 yılları arasında beş kral tahta geçmiştir.
Parçalanmış Yahudi toprakları bölgedeki birçok Sami kabilenin, özellikle de gittikçe gücünü hissettiren Aramîler’in tehdidi altında kalmıştır. Fakat İsrail ve Yahuda krallıkları için asıl tehlikeyi Asurlular ve Babilliler oluşturmuştur. Burası Asurlular için stratejik bir öneme sahipti. Ayrıca Asur imparatorluğu topraklarından başlayan ve Mısır’a giden ticaret yolu da Filistin coğrafyasından geçmekteydi. Bu nedenle bu iki Yahudi krallığının topraklarına sahip olmak, Asurlular için büyük bir önem arz etmekteydi. Bundan dolayı, Asurlular bu toprakları ele geçirmek için fetih girişimlerini başlattılar. İlk önce kuzeydeki İsrail Krallığı topraklarına yönelen Asurlular, fetih girişimlerinin başarılı olmasının ardından, buradaki halkı Asur’a sürgüne göndermişlerdir. İki aşamada gerçeklesen sürgünlerden ilki, İsrail kralı Pekah döneminde olmuştur. Asur kralı III. Tiglat-pileser, kuzeydeki İsrail krallığının Gilead, Galile ve Naftali bölgelerini ele geçirip orada bulunanları Asur’a sürgüne göndermiştir. Asurlular tarafından gerçekleştirilen ikinci sürgün ise, ilk sürgünden yaklaşık on yıl sonra, İsrail karalı Hosea zamanında, Samiriye’nin önce Asur kralı Salmaneser (727–722), ardından kral II. Sargon (722–705) tarafından ele geçirilmesinden sonra yaşanmıştır. Bu dönemde Samiriye halkının çoğu sürgüne gönderilmiş ve yerlerine başka bölgelerden insanlar getirilip yerleştirilmiştir. Sürgüne gönderilen on İsrail kabilesi, zaman içerisinde tarih sahnesinden silinmiştir. Sürgüne gitmeyip geride kalanlar da zamanla pagan inançları benimseyip asimile olmuşlardır. Asur imparatorluğu döneminde, Asur’a vergi vermek suretiyle işgalden kurtulan Yahuda krallığı, Babil imparatorluğu döneminde aynı şansı yakalayamamıştır. Kral II. Nebukadnezzar döneminde Yahuda ele geçirilmiş ve halk Babil’e sürgün edilmiştir. Kral, çok eski bir düşünce olan bu yöntemle güneybatıdan gelecek saldırılara karsı Filistin’i tampon ülke yapmak ve Babil’in nüfusu olmayan bazı bölgelerinde yerleşimi sağlamak istemiştir. Asurlular’ın yaptığının aksine II. Nebukadnezzar, sürgüne gönderilenlerin yerine başka insanlar yerleştirmemiştir.
Tanah’a göre Kudüs’ün işgali ve Yahudilerin Babil’e sürgüne gönderilmesi, Yahuda kralı Yehoyakim zamanında başlamış ve kral Tsedekiya döneminde sona ermiştir. Yahuda kralı Yehoyakim, Babillilere hediyeler vererek Yahuda’nın işgalini bir süre geciktirmiştir. Fakat Babillilerin Mısırlılar tarafından zor duruma sokulması (601), kral Yehoyakim’i Mısırlılara güvenerek Babillilere karsı isyan etmeye cesaretlendirmiştir. Bunun üzerine II. Nebukadnezzar, Kudüs’ü yeniden işgal etmiş ve çıkan isyanı 598/597’de şiddetli bir şekilde bastırmıştır. Yehoyakim’den sonra, yerine oğlu Yehoyakin tahta geçmiştir. Kudüs II. Nebukadnezzar’ın ordusu tarafından kuşatıldığı için, kral ancak üç ay tahtta kalabilmiştir. Şehri ele geçiren II. Nebukadnezzar, isyanın cezası olarak henüz on sekiz yasında olan Yahuda kralı Yehoyakin’i, ailesini, kraliyet görevlilerini, savaşçıları, sanatkârları ve Kudüs ve Yahuda’dan farklı gruplardan insanları sürgüne göndermiştir. II. Nebukadnezzar, Yehoyakin’i sürgüne gönderdikten sonra yerine amcası Mattanya’yı adını Tsedekiya olarak değiştirerek kral atamış ve ondan bağlılık sözü almıştır. Tsedekiya, Mısır firavunları II. Psammetik ve Aprias’ın vaatlerine güvenerek Nebukadnezzar’a karşı isyan etmiştir. Bunun üzerine II. Nebukadnezzar, bu olay sonrasında Yahuda’nın bir daha isyana kalkışmaması için komutanı Nebuzaradan’ı, 587 yılında Kudüs’ü yerle bir etmek görevlendirmiştir. Nebuzaradan, Kudüs’ü ele geçirdikten sonra, mabedi ve şehrin duvarlarını yerle bir etmiştir. Kralın oğullarını onun gözü önünde öldürmüş, kralı da gözlerini kör ettikten sonra, zincire vurarak Babil’e götürmüştür. Ayrıca Nebuzaradan Yahuda’nın askerî, sivil ve dinî liderlerini Ribla’da idam ettirmiş, daha az tehlikeli olan halkını da Babil’e sürgüne göndermiştir.
Bu dönemde pek çok Yahuda şehri yerle bir edilirken, Benyamin kabilesine dokunulmamıştır. II. Nebukadnezzar, burada düzeni sağlamak üzere Ahikam’ın oğlu Gedalya’yı bir Benyamin şehri olan Mizpah’a vali olarak görevlendir misse de Gedalya’nın valiliği kısa ömürlü olmuştur. Gedalya, II. Nebukadnezzar’la işbirliği yaptığı suçlamasıyla öldürülmüştür. Gedalya’nın öldürülmesi, Babil’e yeni bir sürgünün (582 yılında) başlangıcı ve bahanesi olmuştur. Babil kralı II. Nebukadnezzar döneminde yaşanan bu olaylar neticesinde Yahudilerin son kalesi Kudüs ve dolayısıyla güneydeki Yahuda krallığı da, İsrail krallığı gibi sona ermiş ve kutsal Kudüs şehri Yahudilerin nazarında “Dul bir kadın gibi” kalmıştır. Yahudilerin Babil sürgünü, 539 yılından Pers kralı Kores’in Babil’i fethedip Babillileri mağlup etmesinin ardından Yahudilere dönüş izni vermesine kadar devam etmiştir. Babillilerin Yahuda’da yaptıkları yıkım, katliam ve sürgünlerin bu kadar şiddetli olmasının sebebini, Yahuda krallarının yapılan anlaşmalara sadık kalmamasında ve Babil’e karsı defalarca isyan etmesinde aramak gerekir. Önce Yehoyakim, ardından Yehoyakin ve son olarak da Tsedekiya’nın isyanı, kral II. Nebukadnezzar’ın bir daha isyan edemeyecek şekilde Yahuda’nın yerle bir edilmesini emretmesiyle son bulmuştur. Sürgüne gönderilen halk, her şeylerini geride bırakarak göç etmek zorunda bırakılmış, geride kalanlarsa yeni efendilerinin hizmetinde çalışmaya devam etmişlerdir. Gerek sürgüne gönderilenler ve gerekse Yahuda’da bırakılanlar, başlarına gelen bu felaketin bir muhasebesini yapma ihtiyacı hissetmişlerdir.
II. Nebukadnezar’ın yaşamı ünlü İtalyan besteci Guiseppe Verdi’nin Nabucco operasının konusunu oluşturmaktadır. Ortadoğu’nun doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştıracak olan doğal gaz projesine de Nabucco adı verilmiştir.
Matrix….??????. Bu anlattıklarınızın Matrix ile ne alakası var dediğinizi duyar gibiyiz. Tam bu noktada size şunu hatırlatmak isteriz ki; Morpheus‘un gemisinin adı Nebuchadnezzar. Rastlantı olarak görebilirsiniz ama Morpheus‘un adının Yunan mitolojisindeki Düş Tanrısı’ndan gelmesi ve Morpheus, Neo‘yu yani Hristiyanlıkta Mesih’le birçok konuda örtüşen bir karakteri aramaktadır. Mesih inancını oluşturan nokta da Hristiyanlık’ta, yazının bir önceki paragraflarında anlatılan konuyla yapılan yorumlardan çıkarıldığı göz önüne alınırsa, hiç de garip değildir. Nebuchadnezzar‘ın borda numarasına bakarsak “Mark 3 No:11″ olduğunu görürsünüz. Markos İncili 3. babın 11. mısrasına bakarsak ise Mesih inancının müjdelendiği bir ayet olduğu görülüyor. Komplo teorisi mi? Belki… Ama yine de ilginç bir raslantı, değil mi?
Yazımızı noktalamadan önce yukarıda adı geçen ve Yahudilerce çok kutsal sayılan Süleyman Tapınağı (Mabedi) -Bet Amikdaş- ile ilgili kısa bir bilgi verelim.
Yeruşalimde’ iki kez inşa edilmiş ve yıkılmış olan Tapınak I.Bet Amikdaş, Kral Süleyman tarafından Masonluğun atası sayılan Hiram Ustaya inşa ettirilmiştir.
İbrani takvimine göre 2928 (M.Ö 832) yılında inşa edilmiş Babil kralı II. Nebukadnessar tarafından M.Ö 422 yılında yıkılmıştır. II. Tapınak (Bet amikdaş) M.Ö 352 yılında halkın lideri Zerubavel, peygamberler Ezra ve Nehemya tarafından inşa edildi ve Romalılar tarafından M.S 70’de General Titus komutasındaki Roma İmparatorluğu’na bağlı birlikler tarafından yıkılmıştır. Maşiah geldiği zaman III. ve son Tapınak ( Bet Amikdaş ), ebediyen ayakta kalmak üzere inşa edilecektir. (Tora – Bamidbar, Bet Amiktaş Açıklaması, 12 İyar 5767, s.798)
Yahudiliğin mesih geldiği zaman tekrar inşa etmek istediği Kral Süleymanın Tapınağını ilk Sabetay Sevi inşa etmek istemişti. Tapınak hem Yahudiliğin kurtuluşu hemde İsrail krallığının simgesidir.
DAVUD ölmeden önce, Süleyman’a, Yehova’nın mabedinin yapımı için Tanrı’dan aldığı planları verir. Süleyman, hükümdarlığının dördüncü yılında mabedin yapımına başlar ve yedi buçuk yıl sonra mabet tamamlanır. On binlerce kişi mabedin yapımında çalışır, yapım işinde çok altın ve gümüş kullanıldığından, mabet için çok para harcanır.
Toplanma çadırındaki gibi mabette de iki önemli oda vardır. Fakat bu odalar, toplanma çadırındakilerden iki kat daha büyüktür. Süleyman ahit sandığını mabedin iç odasına, toplanma çadırında bulunan diğer şeyleri ise diğer odaya koyar. Mabet tamamlandığında, büyük bir tören yapılır. Süleyman mabedin önünde diz çöker ve Yehova Tanrı’ya şöyle dua eder: “Gökler bile seni içine alacak kadar büyük değilken, benim yaptığım bu küçük mabet seni nasıl içine alsın. Fakat ey Tanrım, bu yere doğru dua ettikleri zaman kavminin yalvarışlarını lütfen işit.” Süleyman, duasını bitirdiği zaman gökten ateş iner. Sunulan hayvan kurbanlarını yakar ve Yehova’dan gelen parlak bir ışık mabedi doldurur. Bu, O’nun, mabedin yapımından ve Süleyman’ın duasından memnun olduğunu göstermektedir. İsrailliler, artık tapınmak üzere toplanma çadırına değil, bu mabede giderler.
Süleyman, uzun bir süre hikmetle hükmeder ve herkes mutludur. Fakat daha sonraları kral, Yehova’ya tapınmayan birçok yabancı kadınla evlenir. Ve sonunda karıları, Süleyman’ı sahte tanrılara tapınmaya yöneltirler. Artık milletine iyi davranmaz. Zalim biri olur ve kavmin mutlu yaşamı sona erer. Bu durum Yehova’yı çok öfkelendirir ve Süleyman’a şöyle der: “Krallığı senden alacağım ve onu başka bir adama vereceğim. Fakat bunu senin günlerinde değil, oğlunun hükümdarlığı sırasında yapacağım. Yine de krallığın tümünü oğlundan çekip almayacağım.” Bunun nasıl gerçekleştiğini göreceğiz.
1. Tarihler 28:9-21; 29:1-9; 1. Krallar 5:1-18; 2. Tarihler 6:12-42; 7:1-5; 1. Krallar 11:9-13.
SÜLEYMAN TAPINAĞININ SİYASAL GÖLGESİ
Genelde anlatıldığının aksine, Yahudilerin bir devlete sahip olmak için Mesih’i beklemek yerine, bu süreci kendi elleriyle başlatmaları gerektiği düşüncesi, yani Siyasi Siyonizm, ilk kez Herzl’le değil (Theodor Herzl (1860-1904), sünneti esnasında verilen ismiyle Binyamin Ze’ev, Avusturya-Macaristanlı gazeteci, oyun yazarı, politik aktivist ve yazardır. Modern politik Siyonizm’in kurucu babasıdır), Sabetay Sevi (1626-1676) ile ortaya atılmıştır. Sevi mesih olduğunu ilan etmiş ve kutsal topraklara dönüşü, İsrail devletinin kurulacağını ve Süleyman Tapınağının yeniden inşa edileceğini ilan etmişti. (Encyclopaedia Judaica, Vol. 16, p. 1033-1036)
Yahudilikte mesihin geleceğine iman etmek 613 mitsva (emir)’den biridir. (Tora – Vayikra, Aftara, Tevratın Geniş Tefsiri, p. 851)
Mesih (Maşiah) Sabetay Sevi, onları sürgünün pençesinden kurtarıp atalarının topraklarına geri götürecek, burada Süleyman Tapınağını yeniden inşa edip İsrail krallığını ilan edecekti. (Encyclopaedia Judaica, Vol. 16, p. 1033-1037)
Selanik’ten gelip İzmir’e yerleşen dönme bir aile tarafından 1935 yılında, Kudüs İbrani Üniversitesi Kütüphanesine teslim edilen, 1941’de yayına çıkan arşivler, İsrailli Tarihçi G.Sholem tarafından yayınlanan, Sabetaycılara ait olan (Ladino) Yahudi İspanyolcası ile yazılmış duaların bazılarında Süleyman Mabedi ile ilgili şu ibareler yer almaktadır:
“Kesin imanla, Hakikat Tanrısı’nın, İsrail’in Tanrısı’nın Süleyman Mabedi’ni gökten yere, bize kadar indireceğine inanırım.” (Sholem, Gershom, Seder tefillot shel ha.Dönmeh mc-İzmir” (Livre des prieres des Dunmeh, dyre Smyrne), dals Kiryat Sefer, XVIII,. Jerusalem, 1941, p. 298-312 et 394-408, et XIX, p. 58-64.)
Yahudilerin Kutsal kitabı Tora’da Açıklamaya son noktayı koymaktadır:
“Ey İsrael, Tanrı (Maşiah) Mesih’in gelişini ve Tapınağın (Bet Amiktaş)’ı yeniden inşasını yaklaştırsın.”
(Tora – Vayikra, Aftara (Dualar), Tevratın Geniş Tefsiri, p. 851)
Peki Sabetayistler için Süleyman Tapınağının Anlamı Neydi ?
Bu tapınağın sabetaycıların için önemi yukarıdaki duadadır. Çünkü bu dua her Yahudinin yeryüzündeki tek amacıdır. Sabetaycıların mezarlarında Jakin ve Boaz sütunların kullanmaları bir özlemin ve mesihsel inancın işaretidir. Sabetaycıların Duaları arasında Süleyman Mabedi’nin büyük bir önemi vardır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Mesih Sabetay Sevi mabedi tekrar inşa edecek ve İsrail Krallığını ilan edecekti. Mesih gelişi ile Sabetay Sevi’nin yeniden inşa etmek istediği Kral Süleymanın Tapınağı (Bet Amiktaş), yeniden kurulacak ve kıyamete kadar ayakta kalacaktır. Sabetaycılar, dualarında Tapınağın yeniden inşası ve tamamlanmasını dilemektedirler. Lakin Mesihin geleceği günü ve Tapınak’ın inşa edilip yeniden kurulacağı günü bir özlem ile Tapınağı sembolize eden Jakin ve Boaz sütunlarını mezartaşlarında kullanarak dile getirmektedirler.
Yahudiliğin çok kutsal saydığı Süleyman Mabedi ( Bet Amiktaş)’ın iki girişini sembolize eden Jakin ve Boaz sütunlarının günümüzde Bülbülderesindeki mezartaşlarında görmek mümkündür. (Yaptığımız ziyarette konuyla ilgili çektiğimiz birkaç fotoğraf aşağıda fotoğraflar bölümündedir.)
Dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan Yahudiler, mezartaşlarında dini motifleri sıkça kullanırlar. Bunlar simgesel olarak mezarın üzerinde bir kalıcılık göstergesidir. Vücut artık olmadığı halde, yaşayan çok daha önemli bir şeyin, bir ülkünün olduğunu hatırlatır. O da misyonun ve Tapınağın yeniden inşa edilmesidir. Taşın üzerine, ölenin kişiliğini özümseyen övgüsel şiirler, sözler yazılır. Bu mezartaşının düzenlendiği törene “Unveiling” töreni denir. (Miriam Chaikin, Menorahs, Mezuzas, and Other Jewish Symbols, Houghton Mifflin Harcourt, 2003, s.46)
Süleyman Tapınağının İki Giriş Sütunu
Jakin & Boaz
Süleyman bütün İsrail’in kralıydı ve kendine, yapımı on üç yıl süren bir saray yaptırdı. Sütunların üzerine koymak için beşer arşın yüksekliğinde dökme tunçtan iki sütun başlığı yaptı. Her iki sütun başlığında, örgülü ağa yakın çıkıntının yukarısında çepeçevre diziler halinde iki yüz nar motifi vardı. Hiram sütunları tapınağın eyvanına dikip sağdakine Jakin, soldakine Boaz adını verdi.(Tevrat – Krallar I. Bap:4-7/ 1,15,20,21)