BİZANSLI ALİMLERİN KONSTANTİNOPOLİS’TEN KAÇMALARI VE BÖYLECE RÖNESANSI BAŞLATTIKLARI İDDASI NE DERECE DOĞRUDUR? (II)

BİZANSLI ALİMLERİN KONSTANTİNOPOLİS’TEN KAÇMALARI VE BÖYLECE RÖNESANSI BAŞLATTIKLARI İDDASI NE DERECE DOĞRUDUR? (II)
04 Aralık 2020

29 MAYIS 1453’DE RÖNESANS NE DURUMDAYDI?

Başlık konumuza bu açıdan da bakmakta yarar görüyoruz. 1453’te, II. Mehmet Konstantinopolis’i fethettiğinde Rönesans’ın geldiği nokta, tartışmanın diğer bir boyutu. Bu süreci yakından irdelediğimizde, bu dönemde Rönesans’ın sembol eserlerinin ortaya çıktığını ve/veya çıkmakta olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle Bizans’tan İtalya’ya kaçan ve Rönesans Akımını başlatan(!) bilim adamlarının bir hayli geç kaldıklarını görüyoruz. İtalyan ozan ve siyasetçi Dante Alighieri(1265-1321), 1292 yılında Vita Nuova’sını (Yeni Hayat), 1304-1308 yılları arasında De Vulgari Eloquentia(Halkdilinde Belagat) ile Convivio (Şölen) adlı yapıtlarını, 1308’de Divina Commedia’sını (İlahi Komedya)sını, 1314’de Monarchia‘yı (Monarşi) ve 1321’de ölümünden hemen önce de son olarak Quaestio de aqua et terra(Su ve Toprak Sorunu) ile Eglogues(Eklogalar) adlı yapıtlarını çoktan yazmıştır sözgelimi.

1452 doğumlu Leonardo di ser Piero da Vinci, 1519 yılında ölene kadar Rönesans’ın en değerlieserlerini, herhangi bir Yunan/Bizans yardımına/ilhamına gerek duymaksızın verecektir. İtalyan Rönesans ruhunun en yetkin ifadesi sayılan Orlando Furioso(Çılgın Orlando) adlı epik şiiriyle ünlü İtalyan şair Ludovico Ariosto(1474-1533) gibi Rönesans’ın büyükleri ortaya çıkmıştır. Akımın en önemli düşünce unsuru Hümanizm(insan merkezcilik, insan odaklılık)  çoktan etkisini göstermeye başlamıştır bile. Fatih’in portresinin Rönesans döneminde Venedik’te yaşamış İtalyan ressam Gentile Bellini(1429-1507) tarafından yapılması, Rönesans Akımının hangi süreçte olduğunu göstermesi bakımından önemli. Bilindiği üzere 1478 yılında Venedik Cumhuriyeti Bellini’yi, Sultan Mehmet Han’ın portresini yapması için, o dönemde Müslümanlarca Konstantiniyye olarak adlandırılan günümüzün İstanbul’una gönderdi. Sultan tablosunu yapmasına izin vermeden önce Bellini’nin yeteneğinden emin olmak istemişti. Bu nedenle Bellini İstanbul’daki ilk aylarını Sarayda çeşitli insanların tablolarını yaparak geçirdi. Halen Boston’daki Isabella GardnerMüzesinde bulunan “Oturan Kâtip” adıyla anılan tablosu da bunlardan biridir. Padişah’ın sanatından emin olması üzerine ünlü ressam 1480 yılında,  halen Londra Victoria and Albert Museum’da bulunan kendisinin o meşhur portresini yaptı. Bellini bir yıl sonra da, yakın geçmişte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin satın aldığı “Fatih ve Genç bir Mevki Sahibinin Portresi” adlı eserini yapacaktır. (1481)

1453 YILINDA BİZANS’TA İLİM VAR MlYDI ?

Bu soruya verilecek en kısa ve kestirme cevap şudur: Bizans’ta Rönesans’ı meydana getirecek kadar kuvvetli bir ilmi faaliyet olsaydı, Bizans yıkılmazdı. Bu cevap, ilme inanan herkesin iştirak edebileceği bir cevap olsa gerek. Bununla beraber meselenin üzerinde biraz durmayı uygun buluyoruz. MS. 529’da Bizans İmparatoru Jüstinyen’in (Flavius Petrus Sabbatius Justinianus) emriyle Akdeniz (veya Atina) Mektebi kapatılmıştır. Bilindiği üzere, Atina hür düşünce okulları antik çağlarda tüm yakın doğuda yaygın eğitim kurumlarıydı. Birçok ünlü filozof kendi okullarını bazen tapınaklarda bazen bahçe, çiftlik gibi mekânlarda kurarlar ve talebelerini oralarda toplarlardı. Her düşünce ve fikrin tartışılması ve serbestçe açıklanması teşvik edilirdi.  Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans), Hıristiyanlığı devlet dini ilan etmesiyle bu okullardan imparator ve yakınları rahatsız olmaya başlamıştı. İktidar sahipleri, devletin sadece tek din ile gelişeceğine inanmışlardı. İmparator Theodosius(Teodos), kilise ve devletin beraber iktidarı paylaşabileceklerine karar verip tüm imparatorlukta düşünce okullarını hedef aldı.

İskenderiye’deki Mısır tanrısı adına yapılan Serapis Tapınağı‘nın ve de hemen yanı başındaki Büyük İskenderiye Kitaplığının MS.390 yılında, kasten galeyana getirilen bir Hıristiyan güruhunca yakılıp yıkılması ve tüm bilim adamlarının kovulması bu politikanın en trajik sonuçlarındandı. Son olarak, kalan Eski Mısır yazıtları yok olmuş ve kalanları da okuyup yorumlayacak kimse kalmamıştı. Bu olaydan iki yıl sonra Olimpiyat Oyunları da yasaklandı. Sadece Akdeniz havzasında tek bir okul açık kaldı: “Atina Hür Düşünce Okulu”.  Bu okulun hakkından da yukarıda belirttiğimiz gibi İmparator I. Justinianus gelecekti. Büyük Roma’yı yeniden diriltmek isteyen imparator, “Tek devlet, tek yasa ve tek bir kilise”sloganıyla  Atina Hür Düşünce Okulu’nu kapatıp ünlü hocalarını sürgüne yolladı. Bu şekilde Antik Medeniyet Çağı tamamıyla sona erdirilmiş ve gerçek bilimlerin üzeri asırlar boyu kalacak siyah bir örtü ile örtülmüştü. Ülkeden kovulan Yeni Eflatuncu filozoflar da Perslere sığınmışlardır.

Sürece şöyle bir baktığımızda, aşağıdaki gruplaşmayı görebiliyoruz;

11. asırda Bizans, İslam Kültürünün ve ilminin belli başlı eserlerini Yunancaya çevirmenin gayreti ve telaşı içinde idi.

12. asırda Yunancadan Latinceye çok cılız bir tercüme faaliyetiyle karşılaşıyoruz. Bunlar da kolay anlaşılamayan ve orijinallerine pek de benzemeyen eserlerdi. Belirtmemiz gerekir ki, bu faaliyetin başlamasında Bizans’ın ne bir katkısı, ne de bir tesiri olmuştur. Bizans İslam Dünyasından bir şeyler kapabilmenin gayreti içinde idi. Bu iddiamıza emsal teşkil etmesi açısından aşağıda kendisinden ve de Tebriz’e yaptığı seyahatten bahsedeceğimiz Gregorios Chioniades’i ele alacağız.

İmparator I. Aleksios Megas Komninos’un 1204 yılında Gürcülerin desteğiyle kurduğu ve tarihte Trabzon imparatorluğu olarak da adlandırılan Rum Pontus Devleti sarayında (Lazistan Krallığı da denir A.C.), astronomi bilimine yeni bir ivme kazandırabilmek gayreti ile ilişkilerin iyi olduğu komşu ülke İran’a bir bilim adamı gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Bu arada Trabzon Rum İmparatorluğu 1461 yılında fatih Sultan Mehmet Han tarafından yıkılacaktır. Bu nedenle Bizanslı gökbilimci Gregorias Chioniades(1240-1302) ilim elçisi olarak gönderilmiş, o da pek çok eserle birlikte geri dönmüştür. Bu eserler arasında çağının astronomi dehası Şemseddîn el-Vabkanavî el-Buharî‘nin (1254-1335) Koleksiyonu da vardı ki bu koleksiyon 1323’de bütünüyle Yunancaya tercüme edilmiştir.

G. Chioniades ve Şemseddîn el-Vabkanavî el-Buharî’nin buluşmaları, İslam Bilim Dünyasının Avrupa’ya açılması, ihracı açısından son derece önemlidir. Bu nedenle az da olsa konunun üzerinde duracağız.

Yaptığımız araştırmalar neticesinde, Rum kaynaklarında “Şemseddin el-Buharî” olarak bilinen kişinin Şemseddîn el-Vâbkanavî el-Buharî olması ihtimali çok yüksektir.(Bkz. Seyyed Mohammad Mozaffari – George Zotti, “The Observational Instruments at the Maragha Observatory after AD 1300”, s. 49)

Azarbeycan’da kurulan ve başkenti Tebriz olan Moğol Devleti İlhanlılar’ın Hanı Gâzân(veya Kazaan – Batı tarihçileri ona bazen Casanus veya Cassanus da derler) Han’ın sarayında astrolog (müneccim) olarak görev yapmasından dolayı, (Bkz. Vâbkanavî, Zîc-î el-Muhakkak es-Sultanî, Süleymaniye Kütüphane, Ayasofya Koleksiyonu: nr. 2694, vr. 2b; Seyyed Mohammad Mozaffari – George Zotti, “The Observational Instruments at the Maragha Observatory after AD 1300”, s. 49) Saraya astronomi eğitimi almak için gelen bazı yabancı bilginlere astronomi eğitimi verdiğini de tespit ettik.

Bu cümleden yola çıkarak o sıralarda (1295) Trabzon’da bulunan Gregorias Chioniades’in, İran’a bir seyahat düzenlemesi ve bu seyahat sırasında “1295-1296 yılları arasında Tebriz’de İlhanlı sarayında “Şemseddîn el-Buharî” olarak da bilinen bir astronomi ve astroloji uzmanından eğitim aldığından bahsetmesi”, İslam İlim tarihi açısından son derece önemlidir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi 1293-1296 yılları arasında Şemseddîn el-Vâbkanavî el-Buharî’nin Tebriz’de bireysel gözlemler yapmak amacı ile bulunmuş olması veya kendi Zîj’inde (Zīj; Güneş, Ay, yıldızlar ve gezegenlerin konumlarının astronomik hesaplamaları için kullanılan parametreleri listeleyen İslami bir astronomik kitaptır A.C.)aynı tarihlerde Gâzân Han’ın sarayında saray astroloğu (müneccimi) olarak görev yapıyor olduğunu ifade etmiş olması, Şemseddîn el-Buharî olarak bilinen kişinin Şemseddîn el-Vâbkanavî el-Buharî’den farklı bir kişi olmadığını ispatlamaktadır. Bu konu önemlidir, zira bazı “kopyacı tarihçiler” araştırma yapmayı sevmeyip, işin kolayına/kopyacılığa başvurduklarından, ya Şemseddin el-Vabkanavi el-Buhari’den haberleri bile yoktur, ya da birinin kitabında yanlış/eksik verdiği bu kişiyle Şemseddin el-Buhari’nin iki ayrı kişi olduğu hatasını yazılarında sürekli tekrarlamışlardır.

Bu adı bizde pek duyulmamış olsa da, özellikle Avrupalı astronomların eserlerini sık sık dile getirdiği, onlardan hala yararlandığı Şemseddin el-Vabkanavi el-Buhari’den de bahsetmeden geçemeyeceğiz.

İlhanlılar döneminde İran’ın Doğu Azerbaycan Eyaletinde bulunan Merâga Şehri ve yine aynı Eyaletin Yönetim Merkezi Tebrîz Şehri gözlemevlerinde çalışan önemli bilim adamlarından biri de Şemseddîn el-Vâbkanavî el-Buharî’dir. 1272 yılından beri 40 yıl boyunca astronomi ve gözlem çalışmaları yürüten Şemseddîn el-Vâbkanavî el-Buharî, Kubilay’ın torunu ve ardılı Temür Olcaytu Han (1265-1307) döneminde yazımına başladığı Zîc-i el Muhakkak es-Sultanî adlı eserin de sahibidir. Ancak bu zîc, Olcaytu Han döneminde (1304-1316) yazılmaya başlanmasına rağmen onun ölümü üzerine oğlu İlhanlı hükümdarı Ebu Sa’id Bahadır’a (1317-1335) ithaf edilmiştir.

Zîc-i el Muhakkak es-Sultanî’nin en önemli özelliği; daha önce yazılmış, ancak zamanla kaybolmuş olan zîc adlarının bu eserde zikredilmesi ve daha önceki zîc’lere dayanılarak yazılan ve bundan dolayı içinde birtakım yanlışlıklar bulundurduğu iddia edilen Zîc-i İlhanî’yi eleştirmesi ve bu eleştirileri haklı çıkaracak özgün rasat bilgileri vermesidir. Şemseddîn el-Vâbkanavî el-Buharî’yi astronomi tarihinde önemli kılan bir diğer gelişme ise 30 Ocak 1283 yılında yaptığı rasatlar sonucunda “Halkalı Güneş tutulması” hakkında bilgiler vermesidir. Ayrıca Hülağü Han döneminde (1256-1265) Merâga’da ve Gâzân Han döneminde (1295-1304) Tebrîz’de gözlemevleri kurulmasının dışında Sultan Olcaytu Han döneminde de Sultaniyye’de bir gözlemevinin kurulduğu iddiası bulunmaktadır. Hatta Şemseddîn el-Vâbkanavî el-Buharî’nin, Sultan Olcaytu Han döneminde (1304-1316) Sultaniyye’de kurulduğu iddia edilen bu gözlemevinde de çalıştığı tahmin edilmektedir.

(Devam edecek)

DANTE…
LEONRDO DA VINCI…
LUDOVICO ARIOSTO…
GENTILE BELLINI…
FATİH’İN PORTRESİ…
GENTILE’NIN FATİH TABLOSU…
OTURAN KATİP… GENTILE…
İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİ…
İSKENDERİYE SERAPIS TAPINAĞI…
GREGORIAS CHIONIADES…
GAZAN HAN…
ZİJ…

Trả lời

Email của bạn sẽ không được hiển thị công khai. Các trường bắt buộc được đánh dấu *