Çok bilinen yanlışlardan bir tanesi Hammurabi Kanunları’nın “En eski yazılı kanun” olduğu yönünde. Aslında Sümerli Ur Nammu, M.Ö 21. yüzyılda bilinen en eski yazılı kuralları koydu. Ur şehrinde uygulanan bu kanunlar Hammurabi Kanunları‘nı da etkiledi. Yani 42 yüzyıl önce bile insanlar herkesin uygulayacağı ve herkesi bağlayan yazılı kurallar geliştirilmesi gerektiğini düşünmüşler, bunu yazıya dökmüşlerdi.
Hammurabi Kanunları“Lex talionis” adı verilen bir prensibe sahipti. Yani “Göze göz, dişe diş.” Kanunlara göre eğer bir insan bir başkasının bir kemiğini kırıyorsa, devlet de o insanın aynı kemiğini aynı şekilde kırıyordu. Ölüm cezasını gerektiren suçlarsa son derece ağır ve detaylı tarif edilmiş, işkence ile birleştirilmiş infaz biçimleriyle uygulanıyordu. Örneğin eğer biri kendi eşini öldürdüyse, cezası bir metal veya sopayla dövüle dövüle öldürülmekti. Eğer bir çocuk kendi babasına vurursa bunun da cezası elinin kesilmesiydi.
Sağlam bir delille ispatlanamayacak suçlar da kanunlarda yer almaktaydı. Örneğin büyücülük suçlamasıyla karşı karşıya kalanlar, ölümcül bir koşula maruz bırakılıyor ve eğer hayatta kalırlarsa büyücülük suçunu işlemedikleri ispatlanmış oluyordu. Mesela adam hızla akmakta olan nehre atılıyor, eğer boğulmazsa bu suçu işlemediği, tanrıların kendisini koruduğuna hükmediliyordu.
Bütün insanların hakları bakımından eşit olduğu son derece yeni bir ilke. Bu ilkenin hala daha dünyada yerleştiği de söylenemez. Trafikte polis çevirince “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyen insanların gırla gittiği bir ülkedeyiz sonuçta.
Babil’de de kanun biraz esnekti. Örneğin kanuna göre bir insanın dişini kıranın dişi kırılacaktı. Ama eğer bu suç daha alt tabakadan bir insana karşı işlenirse, o zaman üst tabakadan insan sadece para cezasıyla cezalandırılıyordu. Yine eğer hamile bir köle öldürülürse, bunun cezası para cezasıydı, ancak özgür bir hamile kadın öldürülürse, katilin bir çocuğu öldürülüyordu.
Hammurabi Kanunları gerçekten zamanına göre ilerici sayılabilirdi. Örneğin bazı işler için, işçilere ödenmesi gereken asgari ücret tutarı belirlenmiş, bu ücreti ödemeyen işverenlere de cezalar öngörülmüştü. Örneğin tayfalar ve öküz çobanları yılda 1800 kilo buğday ücret alıyordu. Doktorlarsa özgür bir insanın kırılan kemiklerini iyileştirmeleri halinde 5 şekel ücret alıyordu ama özgürlüğe yeni kavuşmuş bir kölenin kemiklerini iyileştirmenin bedeli 3 şekel, köleler içinse 2 şekel ücret alabiliyorlardı. Yani asgari ücret de sadece yapılan işe göre değil, müşterinin sosyal konumuna göre değişiyordu.
Masumiyet karinesi basitçe, bir insanın hakkında adil yargılama sonucunda suçlu olduğunu gösteren bir karar bulunmadıkça, o insanın masum olduğunu ifade eder. Hammurabi Kanunları da “Suçlu olduğu tespit edilmedikçe herkesin masum” olduğunu ifade ediyordu. Hatta kanunlar “İspat yükünü”, iddia atanın üstüne öyle güçlü bir şekilde koymuştu ki, eğer bir insan hâkimler önüne bir başkasına yönelik suç isnadı ile çıkar ve iddiasını ispatlayamazsa, bu suçun cezası ölümdü. Mahkemenin kaynaklarını boş yere tüketme sorununu biraz fazla ciddiye almışlardı.
Hammurabi Kanunları‘nın toplumdaki etkisi hala tartışma konusu. Bu kanunlara yapılan eklemeleri barındıran birçok anıt bulunsa da, bunların yargı uygulaması sırasında ortaya çıkan hükümler olduğu da ifade edilebilir. Bazı tarihçilere göre bu kanunlar gerçekten uygulanan yasalar değil, Hammurabi‘yi adil ve dürüst bir yönetici olarak göstermeye çalışan siyasi propaganda materyallerinden daha fazlası değildi, gerçek hayatta hiç uygulanma imkânı bulamıyorlardı. Nedeni her ne olursa olsun, Hammurabi bu kanunların okunmasını ve uygulanmasını istiyordu, nitekim metinde aynen şöyle bir ifade yer almaktaydı: “Her kim bir uzlaşmazlıkla karşı karşıya kalırsa bu kanunları okusun ve adil olanı bulsun.”
Hammurabi‘nin imparatorluğu M.Ö 1595’te son buldu. Hititler, Babil’i yağmalayıp zenginliklerine el koydular. Ancak onun kanunları o kadar önemliydi ki, hayatta kaldılar. Öyle ki M.Ö 5’inci yüzyılda bile bölgedeki birçok kavmin bu kanunların bazı parçalarını taş tabletlere yazıp, uygulamaya çalıştığı gözüküyor. Hammurabi öldü ama kuralları 1000 yıl daha yaşadı. Dünya tarihinde kaç liderin mirasının bu kadar uzun ayakta kalabilmiş olduğunu düşününce bunun ne kadar etkileyici olduğu anlaşılıyor.
Tabii eninde sonunda bu kurallar unutulup yok oldular. Tekrar gün ışığına çıkmaları için 20’inci yüzyıla kadar beklenecekti. 1901 yılında Fransız arkeologlardan oluşan bir grup, bugünkü İran’da bulunan Susa şehrinde yaptıkları çalışmalarda Hammurabi Kanunları‘nı buldular. Bugün bu kanunları barındıran anıt Paris’teki Louvre Müzesi’nde bulunmakta.