KANAL İSTANBUL PROJESİ

KANAL İSTANBUL PROJESİ
07 Şubat 2018

Artık bizim de nur topu gibi bir kanalımız olacak. Adını ilk 6 yıl kadar önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde açıkladığı ve Çılgın Proje olarak lanse edilen Kanal İstanbul’dan bahsediyoruz. Ocak ayının ortalarına kadar güzergâhında bazı haberler duyuyorduk ancak resmen açıklandı, kanalın nerelerden geçeceği, güzergâhı.

Şu meşhur güzergâhı bir de biz keşfedelim dedik ve atladık arabamıza. Ancak baştan belirtelim bu yazımız birkaç bölümden oluşmakta. Zira kanalın geçeceği bu bölge tarihi ve doğal pek çok mirasa sahip. İnanıyoruz ki bu anlatacaklarımız çoğunuz ilk kez okuyacaksınız ve de çok ilgileneceksiniz. Biz de tarih kokan her yerde durduk, fotoğrafladık, ilgililerle konuştuk ve ortaya bu yazı dizisi çıktı. Haydi başlayalım.

Küçükçekmece’den başlıyor yolculuğumuz ve ta Karaburun’a kadar gideceğiz. Küçükçekmece’den çıktıktan hemen sonra gölün diğer yakasındaki Bathonea Antik Kentine geldik. Bathonea kazılarına 2016 yılında Boeing, Avcılar Belediyesi Başkanlığı, Marport, Arkas Limanı, Elkenz Denizcilik ve Türsab gibi kurumlar destekler sağlıyor.

2007’de yüzey araştırmasıyla başlayıp 2009’da kazı çalışmalarıyla devam eden Küçükçekmece Gölü’nün Avcılar kıyısındaki Bathonea Antik Kenti kazıları tarihi aydınlatmaya devam ediyor. Kazı çalışmalarında bulunanlarsa oldukça ilgi çekici. Küçük liman ve apsisli dini yapının bulunduğu birinci bölge ve sarayların yer aldığı ikinci bölge olarak ayrılan kazı alanında dünyada keşfi yapılan 3 antik fenerden biri, M.Ö. 1700-1500’lere denk gelen Hitit eserleri, Helenistik ve Roma dönemi limanları, M.S. 11. yüzyılda 8 büyüklüğündeki İstanbul depreminin ilk resmi kanıtları olan insan iskeletleri bulundu. 1500 yıllık ilaç şişeleri de kalıntılar arasında çıktı. Kazı ekibi uzun yıllar süreceği planlanan çalışmalarıyla bu yıl “TurizmOscar’ı” kabul edilen Skalite ödülünü kazandı. O gün kesinlikle şanslı günümüzdeydik ki,  Kocaeli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Kazı Başkanı Doç. Dr. Şengül Aydıngün kazı evinde son kazılarda elde edilen verileri bilgisayara kaydediyordu asistanlarıyla. Oturup çalışmasının bitmesini bekledik. İşini bitiren S. Aydıngün bizi kırmayarak kazının ilk gününden itibaren yaşanan gelişmelerden bahsetti.

Küçükçekmece Gölü’nün yukarısında Yarımburgaz Mağarası var. Oradaki yaşam izleri M.Ö. 8000’lere kadar gidiyor. Geçmiş yıllarda İstanbul’un Anadolu yakasında Fikirtepe, Pendik gibi yerlerde günümüzden 8000 yıl öncesine ait Neolitik dönem dediğimiz izler bulunmuştu. Avrupa tarafında ise Yarımburgaz ve Yenikapı kazılarıyla daha da eski Neolitik döneme ait bulgulara rastlandı. Neolitik dönemde insanlar tarım yapmaya başlamışlardı. İstanbul’un tam ortasında M.Ö. 6500’lü yıllara ait izler vardı ancak ondan sonra neler olduğuna dair bilgi yoktu. Yani eski Tunç döneminde insanlar var mıydı ya da M.Ö. 2000’li yıllarda Anadolu çok canlı bir uluslararası ticareti Asurlularla yaşarken İstanbul unutulmuş muydu? Anadolu’nun merkezindeki Hititler, çağdaşları Yunanistan’daki Mikenler İstanbul’a ulaşmışlar mıydı? İstanbul’un bu dönemleri çok karanlık.

 

Bu denli bilgisiz olunmasının sebebi nedir?
Göl kıyısındaki arazi çok verimli tarıma uygun. Bunun yanında tatlı su kaynakları ve av imkânıvar. Son 10-15 bin yıldır buradaki doğanın çok iyi olduğunu tahmin edebiliyoruz. Yeterince araştırılmadığını anlıyoruz.

 

Hangi yıl başladınız kazıya?
2007’de İstanbul’un batı kısmındaki çoğu ilçenin yüzey araştırma iznini aldık. Kırklareli sınırına kadar gittik. Fakat en şaşırtıcı bulgular Küçükçekmece Gölü’nün çevresinden geldi. O sene çok kurak bir seneydi. Dereler çekilmiş, su seviyeleri düşmüş, halkımız kendi tarlasını sulayabilmek için kuyular açmıştı. Bu sayede çok bilgi sahibi olduk.

Bulgularınız nelerdi?
Metalden önce kullanılan birtakım taş aletleri bulduk. Bu aletlerin benzerleri Kuzey Mezopotamya’da vardı ve ilk tarımsal faaliyetler gerçekleştirilmişti. Bu çakmak taşı aletlerin varlığı tarımın güneyden kuzeybatıya doğru bir rota izleyerek Avrupa’ya geldiğinin kanıtları olabilir. Devamını kazılarda bulabilirsek daha kesin konuşabiliriz. Ayrıca Firuzköy Yarımadası’nın ucunda (Avcılar, Firuzköy mahallesinin ilk çağlarda Dorlar tarafından kurulan Byzantion şehrine bağlı bir balıkçı köyü olduğu sanılıyor. Yeni yapılan kazılarda Firüzköyün göl ucunda antik bir fener kalıntısı bulunması, bu savı doğrular niteliktedir. Y.N.) su kenarlarında, 1.5 metre genişliğinde çok büyük duvarlara rastlandı. Uzmanlar bu duvarların M.Ö. 3.- 4. yüzyıl yapı tekniğiyle yapıldığını söylüyor.

 

Çok büyük bir altyapı çalışması…
Bu kadar büyük bir altyapı bize bir de üstyapının olduğunu düşündürttü. Hatta Firuzköy’ün en ucundaki iki tarafı duvarla kaplı bir uzantının sonradan yapılmış, büyük bir liman olduğunu varsayıyoruz.

 

Neden?
O ucun devamında, suyun içinde kesme taşlar ve iki ayrı evreye ait kare plan veren bir yapı bulundu. Halkın bize anlattığı, cuma günleri su yüzünde görünen minare hikâyesi vardı. Minare değilse bile bunun bir deniz feneri olması mümkündü ve biz o feneri bulduk. Antik çağda fenerler büyük limanlarda olan yapılardı.

 

Küçükçekmece göl değilmiş yani.
Antik çağlarda derin bir körfez hatta her türlü fırtınaya kapalı güvenli bir koy olduğu biliniyor. Su altı çalışmalarımızla 5 tane çok büyük metal parçasının sinyalini aldık. Bunların büyük ihtimalle Roma dönemine tarihlenebilecek gemi çapaları olduklarını düşünüyoruz.

Başka kalıntılar buldunuz mu?
Buradaki buluntular M.Ö. 4. yüzyıldan başlıyor. Yenikapı’da çıkan buluntulardan 1000 yıl daha eski gemilere ulaşabiliriz.

 

Bölgede başka limanlar var mı?
2009’da küçük bir liman daha bulduk. Limana yakın bir yerde yuvarlak bir taşın kenarını fark ettik. Taşın üzerindeki kenet sisteminin Helenistik çağa ait olduğunu gördük.(Helenistik Çağ, Büyük İskender’in istilalarıyla başlayan Antik Dünya’da Grek etkisinin doruğa ulaştığı dönemdir. Y.N.)

 

Başka yapılar var mı?
Farklı dönemlere ait pek çok yol kazdık. Bu yollar ortada bir meydanda kesişiyor. Balık pazarı olduğunu düşündüğümüz meydanın tamamı düzgün mermer taşlarla döşenmiş. O dönem için önemli yatırımlar. Meydanın çevresinde çok fazla devasa kesme taşlar var. Henüz onlara dokunamadık.

 

Şehir planlaması nasıl?
İki kazı alanımız var. Alanlarımızın her iki bölgesinde de yer altında çok düzenli yapılmış su kanalları bulduk. Yerden 15 metre aşağıda bir su toplama havzası bulundu ve su hâlâ akıyor. 2010’un sonunda da 100 metre uzunluğu, 7 metre derinliği olan açık bir sarnıç bulduk. M.S. 4-5. yüzyıllarda yapılmış. Yeraltı sularıyla bu sarnıcı doldurdukları anlaşılıyor. Sarnıç 7 bin metreküp kapasiteli. Bu da bölgede büyük bir nüfusun varlığına işaret ediyor.

Büyük yapı kalıntıları var mı?
Düzgün mimarili bir saray kompleksi ya da dini bir yapı olduğunu düşündüğümüz yapılar var. Emperyal bir şey kazdığımızı sanıyoruz. Kullanılan bütün tuğlaların çoğunun üzerinde Roma’nın büyük imparatoru Büyük Konstantin ve onun iki oğlunun adlarının yazılı olduğu damgalar var. Tarihleme ve sarayın gösterdiği planlamayı da baz alırsak çok büyük bir yapı.(I. Konstantin veya Büyük Konstantin, Roma İmparatoru; Konstantinopolis kentinin ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun “Büyük” lakabıyla anılan kurucusu. Hristiyanlığı kabul eden ilk imparator. Y.N.)

 

Daha eski kalıntılar da var mı?
Birinci bölgeyi kazarken sahile yakın fakat sahilden tam 9 metre yukarıda bir deniz tabanının olduğunu tespit ettik. Toprak kısmında denizde oluşan gelgitlerle farklı katmanlar oluşmuş. Orası deniz kabuklarıyla doluydu. Onları topladık, kazıya devam ettik ve akabinde başka bir çağla karşılaştık. M.Ö. 1700-1500’lere denk gelen, erken Hitit çağına ait seramikler bulduk. Bir tanrı ve tanrıçanın figürleri vardı ve demirden yapılmıştı. Demir o dönemde çok zor elde edilen bir malzemeydi. Dolayısıyla altından beş-altı kat daha değerliydi.

 

Bu Hititler’in buraya geldiğini gösterir mi?
Onu bilemeyiz. Kendileri mi geldi, tüccarın biri mi getirdi, bilmiyoruz. Ancak arada bir iletişimin olduğu ortada.(Hititler veya Etiler, Antik Çağ’da Anadolu coğrafyasında devlet kurmuş önemli uygarlıklardan biridir. Kullandıkları dil Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer almaktadır. MÖ 2000 yıllarında Anadolu’ya göç ederek yerli Hatti beylikleri üzerinde hakimiyet kurdukları bilinmektedir. Başkentleri Hattuşaş’dır. Y.N.)

 

11. yüzyıldaki 8’lik deprem de Avcılar’ı vurmuş, insan iskeletlerine rastladınız mı?
Bir duvarın altında birbirine sarılmış 3 kişinin iskeletini bulduk. O kemiklerin arasından da 7 yıl hükümranlık sürmüş bir Bizans imparatorunun adına basılmış bir (sikke) para çıktı. M.S. 1034-1041 tarihleri arasında olduğunu saptadık.

 

Önemli bir tarih mi?
İstanbul’da o tarihlerde 8 büyüklüğünde bir deprem yaşandığı biliniyor fakat buna dair resmi bir kanıt yoktu. Bu iskeletler ilk resmi kanıtımız oldu.

 

Başka iskeletler de buldunuz mu?
O depremden sonra o bölgeyi mezarlık haline getirmişler. 70’ten fazla bireyin iskeletini bulduk. 3 ölünün aynı mezara gömüldüğü, anne ile bebeğin yan yana olduğu, tek kafataslarına rastladığımız bir mezarlıktı.

 

İskeletlerle ilgili bir genellemeniz var mı?
Adli Tıp Uzmanı Dr. Ömer Turan Hoca’mızın bu konuyla ilgili çalışmaları var. Mesela; insanlar çok genç yaşta ölmüşler. Yaş ortalaması 20-35 arasında. 40’ını geçen çok az. Erkeklerin boy ortalaması 1 metre 65 santimetre, kadınların ise 1 metre 50 santimetre.İskeletlerin omurgaları çok hasar görmüş. Genç yaşlarına rağmen kireçlenme ve romatizma gibi rahatsızlıklar görüldü. Dişler ise çok sert cisimlerle karşı karşıya kalmış. İyi pişmemiş ve ayıklanmamış, içinde taşlar olan besinlerle beslenmişler. İskeletlerden bazı hastalıkları tespit etmek de mümkün. Mesela kafatası 7 cm kadar kalınlaşmış bir iskelet bulduk. Bir kadının kaç kere doğum yaptığını da tespit edebiliyoruz. Bir de 30 yaşın üzerindeki bir erkeğin kafatasındaki bir kesi izi dikkatimizi çekti. Günümüzdeki beyin ameliyatlarındaki gibi çok nizamlı kesiyle açılmış. O dönemde bu şekilde operasyon yapmaları, tıbbi müdahalelerde bir çeşit anestezinin kullanıldığını düşündürüyor. Kemiklerde yapılacak biyolojik çalışmalarla hangi maddenin kullanıldığını öğrenebileceğiz. Kafatasındaki operasyon yapılan bölgede iyileşme izleri çok belirgin.

O kadar genç ölmelerinin sebebi nedir?
Savaş olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü mezar düzenlemeleri çok muntazam. Demek ki bu işe vakit ayırmışlar. Kronik ya da salgın hastalıklar ve yetersiz beslenmeden kaynaklanabilir.

Kazılarda başka bir şey bulundu mu?

1 metrekarelik bir alanda, üzerinde yanık izleri olan, içi kum dolu, tahta bir kutuda saklandığı anlaşılan unguanteriumlar (merhem ya da parfüm şişesi), 400 kadar topraktan yapılma şişeler bulduk. Sevkiyata hazır görünüyorlardı.

 

Şişelerin içinde ne vardı?
Şişelerdeki katranlanmış maddelerin içerisinde 3 tane önemli kimyasal madde çıktı. Maddelerden birinin ilacın bozulmasını önleyen, diğerlerinin ise ağrı kesici, uyuşturucu ve uyutucu özelliği taşıdığı saptandı.

 

Üretim merkezi olabilir mi?
Bir ilaç üretim ya da depolama merkeziyle karşı karşıya olabiliriz. Ecza deposu gibi bir şey olduğu düşünülüyor. Hatta belki de antik kent bir şifa merkezi ya da kaplıcaydı. Hepsi varsayım.

 

Özetle, Bathonea Kazılarında bugüne kadar antik liman yapıları, İmparator Büyük Konstantin (M.S.330) tarafından yaptırıldığı sanılan dev bir açık sarnıç,  bir kale kalıntısı ve tabanları mozaik kaplı büyük bir saray- manastır kompleksi, yer altı su kanalları ile antik yollar ortaya çıkarıldı. Bu yapıların içlerinde ele geçen küçük objeler, seramikler, amphoralar yüzyıllar boyu Akdeniz’in Batısından- Doğusuna kadar pek çok antik merkezle (İspanya, İtalya, Sicilya, Fas, Mısır, Lübnan, Fenike, Suriye, Ege Adaları), Karadeniz arasında yapılan yoğun bir deniz ticaretinin varlığını ortaya koydu. Küçükçekmece Göl Havzasında yapılan kazılar, Trakya’da ilk kez Hitit izlerini sunan bölge olması açısından da önemini ortaya koyuyor. Gölün Avcılar kıyılarında yapılan ilk kazılarda ortaya çıkan antik limanlar ve deniz feneriyle bölgenin büyük bir liman olduğunun anlaşıldığını dile getiren Aydıngün, kıyılarda ise duvarlar, denize inen büyük yollar, caddeler ve rıhtımların ortaya çıktığını anlattı. Zamanla büyük yapılar, meydanlar, kilise ve saray kompleksinin belirginleştiğini, damgalı ve üzerinde Konstantin ve Konstans gibi isimler yazılı tuğlalardan inşa edilen büyük bir sarnıca ulaştıklarını vurgulayan Aydıngün, bunun İstanbul’a adını veren imparator Konstantin döneminden kaldığını düşündüklerini anlattı.

Aydıngün, milattan önce 2’inci binin başlarına, erken Hitit dönemine ait heykelcikleri bulunca çok heyecanlandıklarını, ardından onları destekleyen seramik parçalarının ortaya çıktığını ifade ederek, “Erken Hitit dönemine ait buluntularla birlikte çağdaş Kıbrıs seramikleri de küçük parçalar halinde gelmeye başladı. Buradan da şunu düşünüyoruz, milattan önce 2.000’in başlarında İstanbul aslında düşünüldüğünden daha hareketli bir yaşama sahipti. Bu tarihten itibaren uluslararası deniz ticareti izlerini görüyoruz galiba. Çünkü önümüzdeki yıllarda çıkacak veriler bunu daha da netleştirecek” dedi. Kazılarda ele geçen parçalar sayesinde İstanbul’un tarihinin kronolojideki boşluklarını doldurmaya başladık. Yenikapı, daha önceki Fikirtepe ve Pendik gibi kazılarda İstanbul’un neolitik dönemini biliyorduk. MÖ 6 binli yıllar, günümüzden 8.000- 8.500 yıl öncesini biliyorduk. Ama bunun ara dönemi ve günümüze daha yakın olan dönemler yoktu. Yani, hiç mi erken Tunç Çağı yoktu? MÖ 2. binde Hititlerin yaşadığı dönemde İstanbul hiç bilinmiyor muydu? Bunlar eksikti. Galiba bu dönemle ilgili ilk bilgiler bizim kazılarımızdan geliyor. Bu da bilim dünyasında heyecan yaratmaya başladı.”

Şengül Aydıngün, kentin kıyı şeridinde deniz seviyesinin değiştiğinin görüldüğüne, Marmara Denizi’nin bir dönem göl, bir dönem deniz olduğuna işaret ederek, Roma ve geç Roma döneminden kalan yüzeydeki buluntulara göre Bathonea’nın 5-10 bin kişilik bir şehir olduğunu söyledi.

Sayın Aydıngün’e bize vakit ayırdığı için teşekkür edip ayrıldığımızda, biz İstanbulluların ne kadar önemli bir tarih üzerinde oturduğumuzu ancak bundan nüfusun önemli bir bölümünün maalesef haberdar olmadığını görüp üzülüyoruz. Evet dostlar, işte henüz kazılarının büyük kısmı tamamlanamamış olan bu yerleşim yeri, şimdi o meşhur kanalın güzergahında.

(Bir dahaki yazı 400 – 600.000 yıllık Yarımburgaz Mağaraları)

A
B
C
D
E
F
G
H
I
J
K
L
M
N
BÜYÜK KONSTANTİN
BÜYÜK KONSTANTİN A

Trả lời

Email của bạn sẽ không được hiển thị công khai. Các trường bắt buộc được đánh dấu *