ORYANTALİZM NEDİR? TARİHSEL GELİŞİMİ (BÖLÜM 4)

ORYANTALİZM NEDİR? TARİHSEL GELİŞİMİ (BÖLÜM 4)
05 Ekim 2019

SON ÜÇ YÜZYÜZYILDA ORYANTALİZM

 

XVIII. asırda Oryantalizm alanında bir başka eğilimin oluşmaya başladığını görmekteyiz. Bu temayül sahipleri İslam’a, biraz sempati ihtiva eden tarafsız ve objektif bir nazarla bakıyorlardı. İslam’ı tanıma konusunda ilk ciddi bilimsel girişimler ise Hollanda’nın Utrecht Üniversitesi’nde Doğu dilleri profesörü olan Adrien Reland (Ö. 1718) tarafından gerçekleştirilecektir. O, 1705 yılında Latince İslam Dini adlı kitabını yayınladı. Birinci ciltte Arapça ve Latince kaynaklara dayanarak İslam dini esaslarını islemiştir, ikincisinde ise İslam prensiplerine ait olup o dönem Avrupa’sında yaygın olan yanlış düşünceleri düzeltme yoluna gitmiştir. Eser yayınlandığında büyük bir yankı uyandırmış, hatta bu durum, kitabın yazarı hakkında İslam propagandası yapıyor ithamıyla çeşitli şüphelerin/suçlamaların meydana gelmesine sebep olmuştur. Bundan ötürü kitap, Kilise tarafından yasak kitaplar listesine konulmuştu. XVIII. yüzyıl Alman Oryantalizmi, kendi dönemindeki Arapça bilimlerinin eşsiz bilginlerinden J. J. Reiske’nin (1716–1774) şahsında, bu ılımlı tutumun yeni bir öncüsüne tanık olmuştur. Bu zat, asrındaki Arap filologlarının en önde gelen üstadı ve anılmaya değer ilk Alman şarkiyatçısıdır. Almanya’da Arap dili ve edebiyatı incelemelerinin ciddi bir biçimde yapıldığı ilk müesseseyi kuran da o olmuştur. Fakat çağdaşları onun değerini bilmeyip kendisine kaba davrandılar. Din adamları da onu, dinden çıkmakla itham ettiler. Latince olarak kaleme aldığı bir kitabında İslam’ı övmüş, Hz. Muhammed’i (a.s.) -hâşâ- yalancı ve sapık olarak nitelendirenlere karşı çıkmıştır. Hayatının sonuna kadar maddi sıkıntı içinde yasayıp 58 yasındayken, fakir ve kimsesiz olarak ölmüştür. J. Fuck, çağdaşlarının ona reva gördükleri bu muameleye esef edecek ve “utanç verici” diye kendilerini lanetleyecektir. Böylece Oryantalizm, güçlükle de olsa, mutaassıp din adamlarının bağnazlığını yavaş yavaş hafifletmeye başlamış ve İslam aleyhindeki keskin ithamlar azalmaya yüz tutmuştur. Ama yine de bu açılım sınırlı kalmıştır. l8. yy. dan sonra Oryantalizm asla kendini yenileyememiştir. 19. yy.ın baslıca Oryantalist alimlerini ve kurulan cemiyetlerini şöylece sıralayabiliriz: Alimler: Gobineau, Renan, Humboldt, Steintal, Burnouf;Remusut, Palmer, Meil, Dozy, Muir’dir. Cemiyetler: Asya Cemiyeti 1822, Kraliyet Asya Cemiyeti 1823, Amerikan Sark Cemiyeti 1842 vb.

 

1850’den itibaren bütün büyük Avrupa Üniversiteleri Doğu bilimleri üzerinden güçlü kürsüler kurmuşlardı. XIX. ve XX. yüzyıllar şarkiyat faaliyetlerinin bariz bir şekilde geliştiği bir dönem olmuştur. Fransız inkılâbı Hükümeti 1795’te Paris’te, yasayan Doğu dillerinin okutulması için Langues Orientales Vivantes Yüksekokulunu açtı. Onlar, bunu yapmakla dil ve edebiyat araştırmalarını geliştirmenin yanında pratik kazançlar üzerinde de duruyorlardı. Bu sayede Fransız oryantalizmi, yaşadığı asırdaki bütün müsteşriklerin – Doğu Bilimci üstatları durumunda olan Fransız dilbilimci ve Oriantalist Sylvester de Sacy’nin (1758-1838) öncülüğünde bilimsel bir özellik kazanmaya başladı. Paris’i Arap dili araştırmalarının merkezi yapma şerefi bu sahsa aittir. Napolyon Mısır’ı işgal ettiğinde (1798–1801), Sacy’nin yetiştirdiği öğrencilerden oluşan bir grubu, tercüman ve danışman olarak görevlendirmişti. Onun oluşturduğu bu kurum, XVIII. asırda şarkiyatçılığın Kiliseden ayrılmasından sonra, kendi döneminde bilimsel ve laik Oryantalizmin örneği sayıldı. 19.yy Oryantalizminde önemli gelişmelerden biri Doğu hakkındaki bazı fikirlerin bulanıklaşmasıdır. Bu fikirler Doğu’nun şehvet düşkünlüğü, despotluk eğilimi, sapık zihniyet, yanlış gözlem ve hafıza geriliğiydi. Artık biri Şark dedi mi, okuyucunun aklına hemen bu özellikler geliyordu. Oryantalizm bir erkekler âlemiydi ve bu âlem de kadın, erkeğin gücünün yarattığı şeydi.

Almancanın hâkim olduğu ülkelere gelince; oradaki üniversiteler hâlâ Hıristiyan din adamlarının kontrolleri ve hâkimiyetleri altında bulunuyordu. Bu yüzden Almanya’da laik şarkiyatçılık ilk defa, başında Avusturyalı tarihçi, diplomat ve Doğu Bilimleri uzmanı J.V. Hammer Purgstall’ın(1774-1876) bulunduğu bir grup gönüllü tarafından gerçekleştirilmeye başlamıştır. R.Paret’in dediği gibi XIX. asırda Oryantalizm, Kilisenin baskısından kurtulduktan sonra bir ilmi çalışma alanı olarak teşekkül etti. XIX. asrın sonunda İslami araştırmalar, genel şarkiyat alanı içinde, başlı başına bir ihtisas sahası olarak kaldı. Müsteşriklere ait ilk uluslararası kongre 1873’de, Paris’te yapıldı. Bu gibi büyük kongreler günümüze kadar muntazam aralıklarla yapılarak devam etmiş ve sayısı otuzu geçmiştir. Oryantalizm parlak dönemini XIX. Asrın ikinci yarısı ile XX. Asrın ilk yarısında yaşamıştır. Bu dönem, efsanevi tarzda çalışma yapan bazı isimler yetiştirmiştir. Günümüzde de onları takip eden şarkiyatçılar bulunmaktadır. Bugün Amerika ve Avrupa üniversitelerinin birçoğunda İslam araştırmaları yapan akademik birimler bulunmaktadır. Doğu bilimcilerin XIX. asır ortası ile 1960 arasında 60.000 (altmış bin) kadar kitap yayınladıkları tespit edilmiştir. Onların bakış açılarını düzeltmek, kavramları yerine oturtmak, üzerimize düşen bir görevdir.

Avrupa şu gelişmelerle bütünleşmiştir:

Ekonomik ve Teknolojik gelişme;  yüz yılın başında çatışan çıkarları uzlaştırarak toplu bir kazanca çeviren ve başarının komşularıyla iyi geçinmekte olduğunu anlayan siyasal bütünlükçü gelişme, İdeolojik ve entelektüel yapısıyla Avrupa-dışı toplumları Avrupa endeksli bir tarihsel sürece kaydırmak yönündeki gelişme. Sonuç olarak birey, nasıl kendisine karşı olanla var olabiliyorsa, kendisini dışındaki ile tanımlaya biliyorsa, Avrupa da varlığını kendisi olmayana borçludur.

20.yy Oryantalist anlayışında artık sadece Doğu’nun anlaşılması hedeflenmiştir. Bu devrede Doğu uzmanından beklenen, Doğuyu çalışan bir makine haline getirmesi ve onda ne takat varsa Batı medeniyetinin menfaat ve araçlarına kazandırılması idi. Birinci dünya savasının sonunda Afrika ve Doğu, Batı için entelektüel bir görüntü taşımaktan çok, özellikleri olan bir kara parçasıydı. Oryantalizm alanı İmparatorlukların alanları ile tam bir bütünlük içinde bulunuyordu.1920 yılından itibaren üçüncü dünyanın bir ucundan diğerine İmparatorluklara ve emperyalizme karsı gelişen direniş, tartışmalı bir bilimsel güç kazandı. 1955’de toplanan Bandung Konferansı ise Doğu’nun bir bütün halinde Batı İmparatorluklarına karşı özgürlüğünü elde ettiği, tarihin en önemli politik girişimidir. Ancak Doğu bu konferanstan sonra Birleşik Amerika, Sovyetler Birliğinin teşkil ettiği yeni bir emperyalist güç dengesi ile karsılaşıyordu. Oryantalist ve İmparatorluk ajanı olarak John Burton (1929-), İngiliz asker, biyolog ve diplomat -bizde Arabistanlı/Casus Lawrence diye anılır- T.E.Lawrence (1888-1935) , İngiliz Oryantalist, kaşif Edward Henri Palmer(1840-1882), İngiliz arkeolog ve bilim adamı D.G.Hogarth(1862-1927), İngiliz kadın seyyah ve casus Gertude Bell (1868-1926) -ki adına Queen of the Desert adında bir film yapılmıştır-, İngiliz asker, politikacı Ronald Storrs (1881-1955), seyyah, kaşif, yazar Saint John Philby (1885-1960) ve İngiliz rahip ve gezgin William Gifford Palrave (1826-1888) gibi çeşitli mesleklerden insanları da sıraya eklemek gerekmektedir. Kapitalist süreci sonrası Batı medeniyetinin dayatmaları, Batılılaşmış bir Avrupa-dışı toplum oluşturmaya dönük olmamış, tersine Doğunun Doğuya düşman olması amacı güden Oryantalist bir Doğuyu var etmek olmuştur. Doğulu; Doğuyu Batıdan, sorumluluğu arzudan, savaşı aşktan ayıramayandır. Ve yenilgi bundan sonra gelir.

(4. Bölümün Sonu)

ADRIEN RELAND
J.J.REISKE
SILVESTRE DE SACY
HAMMER PURGSTALL
T.E LAWRENCE
E.H. PALMER
D.G. HOGART
GERTRUDE BELL
S.J. PHILBY
W.G. PALVARE
RONALD STORRS
ORYANTALIZM SANAT 2

Trả lời

Email của bạn sẽ không được hiển thị công khai. Các trường bắt buộc được đánh dấu *