TEVRAT BÖLÜM 1-19 SODOM VE GOMORA’NIN YIKILIŞI
Sodom ve Gomora’nın Yıkılışı
BÖLÜM 19
Yar.19: 1İki melek akşamleyin Sodom’a vardılar. Lut kentin kapısında oturuyordu. Onları görür görmez karşılamak için ayağa kalktı. Yere kapanarak,
Yar.19: 2“Efendilerim” dedi, “Kulunuzun evine buyurun. Ayaklarınızı yıkayın, geceyi bizde geçirin. Sonra erkenden kalkıp yolunuza devam edersiniz. Melekler, “Olmaz” dediler, “Geceyi kent meydanında geçireceğiz.”
Yar.19: 3Ama Lut çok diretti. Sonunda onunla birlikte evine gittiler. Lut onlara yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi. Yediler.
Yar.19: 4Onlar yatmadan, kentin erkekleri -Sodom’un her mahallesinden genç yaşlı bütün erkekler- evi sardı.
Yar.19: 5Lut’a seslenerek, “Bu gece sana gelen adamlar nerede?” diye sordular, “Getir onları da yatalım.”
Yar.19: 6Lut dışarı çıktı, arkasından kapıyı kapadı.
Yar.19: 7“Kardeşler, lütfen bu kötülüğü yapmayın” dedi,
Yar.19: 8“Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz yapın. Yeter ki, bu adamlara dokunmayın. Çünkü onlar konuğumdur, çatımın altına geldiler.”
Yar.19: 9 Adamlar, “Çekil önümüzden!”diye karşılık verdiler,“Adam buraya dışarıdan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor! Sana daha beterini yaparız.” Lut’u ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar.
Yar.19: 10Ama içerdeki adamlar (Melekler) uzanıp Lut’u evin içine, yanlarına aldılar ve kapıyı kapadılar.
Yar.19: 11Kapıya dayanan adamları, büyük küçük hepsini kör ettiler. Öyle ki, adamlar kapıyı bulamaz oldu.
Yar.19: 12İçerdeki iki adam Lut’a,“Senin burada başka kimin var?”diye sordular,“Oğullarını, kızlarını, damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar.”
Yar.19: 13 “Çünkü burayı yok edeceğiz. RAB bu halk hakkında birçok kötü suçlama duydu, kenti yok etmek için bizi gönderdi.”
Yar.19: 14Lut dışarı çıktı ve kızlarıyla evlenecek olan adamlara,”Hemen buradan uzaklaşın!”dedi,“Çünkü RAB bu kenti yok etmek üzere.”Ne var ki damat adayları onun şaka yaptığını sandılar.
Yar.19: 15Tan ağarırken melekler Lut’a, “Karınla iki kızını al, hemen buradan uzaklaş” diye üstelediler, “Yoksa kent cezasını bulurken sen de canından olursun.”
Yar.19: 16Lut ağır davrandı, ama RAB ona acıdı. Adamlar Lut’la karısının ve iki kızının elinden tutup onları kentin dışına çıkardılar.
Yar.19: 17 Kent dışına çıkınca, adamlardan biri Lut’a,“Kaç, canını kurtar, arkana bakma”dedi, “Bu ovanın hiçbir yerinde durma. Dağa kaç, yoksa ölür gidersin.”
Yar.19: 18Lut,“Aman, efendim!”diye karşılık verdi,
Yar.19: 19“Ben kulunuzdan hoşnut kaldınız, canımı kurtarmakla bana büyük iyilik yaptınız. Ama dağa kaçamam. Çünkü felaket bana yetişir, ölürüm.”
Yar.19: 20 “İşte, şurada kaçabileceğim yakın bir kent var, küçücük bir kent. İzin verin, oraya kaçıp canımı kurtarayım. Zaten küçücük bir kent.”
Yar.19: 21Adamlardan biri,“Peki, dileğini kabul ediyorum” dedi, “O kenti yıkmayacağım.
Yar.19: 22“Çabuk ol, hemen kaç! Çünkü sen oraya varmadan bir şey yapamam.”Bu yüzden o kente Soar adı verildi. Soar “Küçük” anlamına gelir.
Yar.19: 23Lut Soar’a vardığında güneş doğmuştu.
Yar.19: 24RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı.
Yar.19: 25Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti.
Yar.19: 26Ancak Lut’un peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.
Yar.19: 27İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB’bin huzurunda durduğu yere gitti.
Yar.19: 28Sodom ve Gomora’ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu.
Yar.19: 29 Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim’i anımsamış ve Lut’un yaşadığı kenti yok ederken Lut’u bu felaketin dışına çıkarmıştı.
Lut ile Kızları
Yar.19: 30Lut Soar’da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı.
Yar.19: 31Büyük kızı küçüğüne, “Babamız yaşlı” dedi, “Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok.”
Yar.19: 32“Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım.”
Yar.19: 33O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
Yar.19: 34Ertesi gün büyük kız küçüğüne,“Dün gece babamla yattım” dedi, “Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sende onunla yat.”
Yar.19: 35O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
Yar.19: 36Böylece Lut’un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.
Yar.19: 37Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, onaMoav adını verdi. Moav bugünkü Moavlılar’ın atasıdır.Moav “Babadan” anlamına gelir.
Yar.19: 38 Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular’ın atasıdır. Ben-Ammi “Halkımın oğlu” anlamına gelir.
Tevrat’ta bir de öz kızlarının Lut’la yatması gündemde. Konumuz bu olmadığı için şimdilik bunu bir kenara bırakıyoruz. Şimdi burada bir durup nefeslenelim. Sizin de fark ettiğiniz gibi Sodom ve Gomora’nın yok ediliş hikâyesini, efsanesini üç farklı kutsal kitaptan size aktardık. Göklerden gelen üç kutsal kitap, Eski Ahit (Tevrat), Kitab-ı Mukaddes (İncil) ve Kuran-ı Kerim. Anlatılan olay, azgın toplumların, şaşıranların, günahkârların nasıl hak edildiklerini anlatan bir kıssa. Yani aynı hikâye anlatılıyor bu üç kutsal kitapta. Ancak sizin de fark edeceğiniz gibi üç anlatım da farklı. Eğer kaynak aynıysa (ki Kutsal Kitaplar olduğuna göre Yaradan’ın kelamıdır) nasıl böyle farklılıklar ortaya çıkıyor? Hiç kimse bunun ne önemi var deyip geçmesin. Yaradan’dan, O’nun kelamından bahsediyoruz. Dede Korkut ve/veya 1001 Gece Masalları değil ki bu önemsemeyesin. Milyarlarca insanın hemen her gün okuduğu, elinden düşürmedikleri üç kutsaldan bahsediyoruz. Ve bu üç kutsal “aynı olayı” farklı şekillerde ve binbir soru eşliğinde anlatmaktalar bize. Özetlersek Kuran-ı Kerim’de Sodom ve Gomora isimlerine rastlamıyoruz. Yok edilen onca kentin ismi verilmişken bu iki isimden bahis yok. Ama bu eksikliği (!) sağolsun din adamlarımız özellikle Tevrat’tan alıvermişler. Ve sanki Kitabımızda varmışçasına anlatıp durmuşlar asırlarca.
Lut, yanında karısı ve iki kızı ile birlikte, Tsoar şehrine doğru kaçmaya başlar. Ancak, yolda, Lut’un karısı, Tanrının geriye dönüp bakmamaları emrine karşı gelir ve o anda, bir tuz direğine (?) dönüşerek ölür. Nedir bu tuz hikâyesi? Deniz yüzeyinin yaklaşık 400 metre altında derin bir vadide yer alan Lût Gölü tuz oranı çok yüksek bir sudur, tuz yoğunluğu dibe doğru giderek artar ve kıyılarında sık sık tuz oluşumlarına rastlanır. Bu tuz sütunları kimi zaman bir tesadüf sonucu insan biçiminde olabilir ve Lût Gölü’ne düşen her şey kısa zamanda tuzla kaplanır ve gölde bakteriler dışında bitki ve hayvan varlığının yaşamasına engel olur. Bu nedenle Lût’un karısının tuz sütununa dönüşmesi hikâyesinin böyle bir olağandışı ama doğal süreçten kaynaklandığını düşünmek güç değildir. Daha geniş olan incelememizi bir sonraki yazımıza bırakıp sonuç kısmına geçelim.
SONUÇ:
Lut Gölü bölgesinde, Sodom ve Gomora kentlerinin hikâyelerini doğrulayacak bazı doğal ve jeolojik oluşumlara rastlanmışsa da, bu iki şehrin kalıntıları halen bulunamamıştır. Ancak, bugün, İsrail-Ürdün sınırı boyunca uzanan, Tuz Gölü (Ölü deniz) yakınlarındaki bu bölgede, hayvan ve bitki olarak hiçbir hayat formuna rastlanmaz ve bu bölge yıkımın bir sembolü durumundadır. Ayrıca son zamanlardaki arkeolojik keşiflerde, kutsal kitaplarda yazılı hikâyelerin inanılırlıklarını yükseltecek bir kısım gelişmeler de yaşanmaktadır. Daha sonradan yapılan incelemelerde bilim adamları da Sodom ve Gomora kentlerini büyük oranda tespit etmiş, jeolojik depremlerin ne kadar büyük olduğunu ve yıkımın dehşetini kanıtlamışlardır.. Bugün Lut gölü bilim adamları tarafından araştırılmış ve Lut gölünün bulunduğu yer dünyanın en alçak noktası çıkmıştır. Deniz seviyesinin metrelerce altındadır. Bugün yapılan araştırmalarda bu günahkâr kentlerin İsrail’de Lut Gölü’nün Nisa yarımadasının güneyinde sular altında kaldığı tahmin edilmektedir.
Tarihi süreç içinde kutsal kitaplarda bahsedilen yönüyle cinsel sapkınlıklar ve sonucundaki felaketler, bulunamayan şehirler, bir nebze de olsa, ispatlanmaya çalışılan mitler. Evet, Sodom ve Gomora iki şehir, MÖ.3150-1550 yılları arasında var olan iki şehir, ama nerede? Bugünkü Ürdün bölgesinde, yani Kızıldeniz, Lut gölü, işte tam oralar. İsterseniz gelin konuya bilimsel açıdan bir göz atalım.
Bu olay bundan 4000 yıl önce, yani İ.Ö. 2000 yıllarının başlarında ve son tahminlere göre de M.Ö. 1900 yıllarında olmuştur. Alman yazar Werner Keller, arkeolojik ve jeolojik araştırma ve incelemelere dayanarak bu iki kentin yeryüzünden silinişini “Tevrat Gerçekten Haklı İmiş” diye çevireceğimiz yapıtında geniş bir biçimde açıklayıp anlatmaktadır. Çok geniş ilgi gören, Keller’in bu yapıtı yirmi iki dile çevrilmiş ve milyonlarca nüsha satılmıştır.
Keller’in açıklamalarına göre, Amerikan arkeolog ve jeologlarının yaptıkları geniş araştırma ve kazılarında, Tevrat’ta (ve diğer Mukaddes Kitaplarda) yeryüzünden silinişleri anlatılan Sodom ve Gomora şehirlerinin yerleri, Siddim vadisi denilen ve Lût gölünün en alt ucunda bulunan çevredir. Vaktiyle buralarda büyük ve geniş yerleşmelerin bulunduğu kazılardan anlaşılmıştır.
Araştırmacılar, buralarda yaptıkları kazılarda büyük umutlarla Sodom ve Gomora’nın yerlerinin de bulunacağını sanmışlarsa da düş kırıklığına uğramışlardır ve bundan sonra da bu şehirlerin yerlerinin bulunabileceği artık söz konusu değildir zira aşağıda açıklandığı gibi, bu şehirler yerin derinliklerine gömülmüşlerdir.
Bu büyük felâkete neden olan korkunç olayı ve bu felâketten önce burasının jeolojik durumunu Keller şöyle anlatmaktadır:
Lût gölünün doğu kısmında bir yarımada oluşturan dil gibi bir kısım gölün içine uzamıştır. Bu kısma Araplar el-Lisan, yani dil adını vermişlerdir. Burada suyun tabanında, adeta gölü ikiye bölen ve fakat görülmeyen keskin bir dirsek uzamaktadır. Bu yarım adanın sağında taban 400 metre derin olduğu halde, sol tarafı şaşılacak kadar sığdır. Son senelerde yapılan ölçmelerden burasının derinliğinin ancak 15-20 metre kadar olduğu anlaşılmıştır. Kayıkla Lût gölünün bu alt ucunda gezildiği zaman, güneş ışınları da suya uygun bir biçimde yansıyorsa, insan şaşılacak bir görünüm ile karşılaşır. Şöyle ki, kıyıdan biraz ötede suyun içinde ormanların ve ağaçların belirdiği görülür. Bunlar da gölün son derece yoğun olan tuzlarının konserve ettiği ağaçlardır.
Derinlerde yeşil renkte görülen ağaç gövdeleriyle ağaç artıklarının çok eski olması gerekir. Bir zamanlar bu ağaçların yaprakları yeşillendiği ve çiçek açtıkları zaman herhalde Lût da buralarda sürülerini otlatmış olacaktır. Lût gölünün bu garip dili bir zamanlar Siddim vadisi idi.
Sodom ve Gomora’nın uğradığı felâketin nedeni, jeologların gözlemlerinden anlaşılmaktadır. Amerikan jeologları ilk olarak Şeria nehri yatağının neden çok dik olduğunu açıklamışlardır. Gerçekten Şeria nehrinin yatağını oluşturan 190 kilometrelik bir mesafede, Şeria 190 metrelik bir meyille düşüş yapmaktadır. Bu durum ve Lût gölünün de deniz yüzeyinden 400 metre alçak olması, büyük bir jeolojik olayın burada kendini göstermesinden ileri gelmiştir.
Şeria nehri vadisi ile Lût gölünün durumu da küremizin bu bölgesinden geçen bir yarık ya da çatlağın ancak bir parçasından ibarettir. Küre kabuğunda bu çatlağın durumu ve uzunluğu son zamanlarda saptanmış bulunmaktadır. Bu çatlak Toros dağlarının eteklerinden başlayıp güneye doğru Lût gölünün güney kıyılarından ve Arabah vadisinden Akabe körfezine uzayıp, oradan da Kızıl Denizi’ni geçerek Afrika’da son bulmaktadır. Bu uzun çöküntünün uzayıp gittiği yerlerde kuvvetli yanardağı hareketlerinin bulunmuş olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki, İsrail’deki Galilea dağlarında, Ürdün’ün yüksek yayla kısımlarında, Akabe körfezi vb. yerlerde siyah bazalt ve lâvlar bulunmaktadır.
Bu bölgede bir gün kendini göstermiş olan muazzam bir çökme olayında herhalde patlamalar, yıldırımlar, yangınlar ve doğal gazlarla birlikte korkunç bir deprem olmuş ve Siddim vadisi ile birlikte Sodom ve Gomora kentleri de yerin derinliklerine gömülmüşlerdir. Bu deprem sırasında yer kabuğunun çatlayıp çöküşü, kabuğun altında uyuyan volkanlara canlanmasına neden olmuştur. Şeria’nın yukarı vadisinde bugün de sönmüş kraterlere rastlanmakta olup buralarda kireç katmanları üzerinde geniş lâv kitleleri ve bazalt katmanları yer almıştır.
De Saulcy, 1851’de Lût Gölü’nün kuzeybatısında yaptığı bir araştırmada Eriha ve Kumran’ın kayıp kentler olduğunu ileri sürdü. 1920’lerde Peder Alexis Mallon’un kuzeydoğu kıyısındaki Teleylat Ghassul’da yaptığı kazılar büyük bir Kalkolitik Dönem (M.Ö. yaklaşık 3600) yerleşim birimini ortaya çıkardı ki, bu daha inanılır bir alternatif olarak görüldü. Bu önerinin aksayan yanı, çoğu bilim adamlarının Sodom ve Gomora hikâyesinin yer aldığına inandıkları Tunç Çağı’nda (M.Ö. 3150-1550) bu alanda bir yerleşim izine rastlanılmamış olmasıydı. 1896’da bugünkü Şeria’da Medeba’da 6 ile 7. yüzyıldan kalma bir mozaik harita bulundu. Bu haritada Lût’un kaçtığı ilk kent olan Tsoar, Lût Gölü’nün güneydoğu uçundaydı. Klasik tarihçiler Diodorus, Strabon, Joscphus ve Tacitus ve daha sonra ortaçağ Arap coğrafyacıları Yakut, Mesudi, Mukaddesi ve İbn Abbas bu bölgeyi tarif etmişlerdi. William F. Albright, Rahip Melvin G. Kyle, Peder Alexis Mallon ve diğerleri 1924’te bölgeyi araştırarak Tsoar’ın yerini doğrulamaya çalıştılar. Tsoar’ın Moab ülkesi olarak saptanması kendilerini, Kitab-ı Mukaddes’te Arnon olarak belirlenen Mucip Nehri’nin güneyini araştırmaya yöneltti. Lisan yarımadasını ve yakınlardaki vadileri araştırdıktan sonra çağdaş Safi kasabasının eski Tsoar olduğunda karar kıldılar. Sir John Maundevil de 1322 ile 1356 arasında Safi’yi ziyaret ettiğinde bu kuramı çok daha önce ileri sürmüştü. Sodom ve Gomorra’nın araştırılmasına 1930’larda Lût Gölü’nün güneyindeki sığ havzayı araştıran Le P.F.M. Abel, F. Frank ve Nelson Glueck katıldılar. Bu tuz kaplı alan Eski Ahit’in “tuz denizinin yanındaki Siddim vadisi” tanımına uymaktadır (Bunların hepsi Siddim vadisinde [bir tuz denizidir] birleştiler,-Tekvin 14:3). Konstantinos Politis tarafından yapılan son araştırmada Safi’nin gerçekten Tsoar olduğu anlaşıldı ve tam da Medeba haritasının gösterdiği yerde çıkmıştı.”Havza şehirleri’nin (Ve Lût, Havza şehirlerinde oturdu ve Sodom’a doğru çadır kurardı; Tekvin 13: 12) Lût Gölü’nün suları altında kaybolmuş olduğu önerisi ilk kez 4. yüzyıl hacılarından Egeria tarafından ileri sürülmüştür. Çok daha sonra 19. yüzyıl sonlarında William Lynch’in, Albright’ın ve Kyle’ın denizin kuzey ucunda olduğunu bildirdikleri birkaç küçük ada, günümüzde su altında kalmıştır. Lût Gölü günümüzde, ABD’nin uzay kuruluşu olan NASA tarafından, uydu fotoğrafları ve suyun altında da deniz tabanı incelemeleriyle araştırılmaktadır. Araştırmalar sonucunda ulaşılan genel yargıya göre, Sodom ve Gomora’nın, kıyıdan çok, Lût Gölü’nün altında bulunabileceği kuramı kesinlikle inanılır gibi görünmektedir.
Lût Gölü’nün diğer bir garip özelliği de zift bakımından zengin olmasıdır ve bu da zaman zaman iri topaklar ya da petrol birikintileri olarak yüzeye çıkar. Sodom ve Gomora krallarının Suriye krallarıyla bir savaş sırasında kaçarlarken “zift kuyularına” düşmeleri olayı da akla bu durumu getirir (Ve Siddim Vadisi zift kuyuları ile dolu idi ve Sodom ve Gomora kralları kaçtılar ve orada düştüler ve geri kalanlar dağa kaçtılar; Tekvin 14:10). Dahası, Lût Gölü kıyılarının yumuşak kireçli topraklarında yumruk büyüklüğünde kükürt toplarına rastlanır. Eski Ahit’in Sodom ve Gomora hikâyesini yazanlar, “kükürt taşı” adını verdikleri bu alev alan topları mutlaka biliyor olmalıydılar. O nedenle göklerden yağan ateş yağmurunun kentleri yakıp yıktığı hikâyesi bu garip nesnelerden kaynaklanmış olabilir.
SON ARKEOLOJİK KANITLAR
Paul Lapp, Walter Rast, Thomas Shaub ve Burton MacDonald tarafından yakın zamanlarda eski kıyı boylarında ve Lût Gölü’nün güney havzasının jeolojik fay hatlarında araştırmalar ve kazılar yapılmıştır. Araştırmacılar 1970’li ve 80’li yıllarda oralarda bir zamanlar büyük yerleşim alanları olduğunu keşfetmişlerdir. Bab ed-Drah gibi bazıları Erken Tunç Çağı’nda (M.Ö. yaklaşık 3000 yılları) yanarak yok olmuşlardır. Bunlar efsanevi “havza şehirleri” olabilirler mi? 1976’da bu kentlerin Suriye’deki Ebla’da bulunan Erken Tunç Çağı tabletlerinde yer aldıkları saptanmıştır. Bu keşif, kentlerin tarihi varlıklarını doğrulamakta mıdır? Konstantinos Politis 1990’larda Safi yakınlarında Deyr’Ayn’Abata’yı kazmış ve ilk Bizans Hıristiyanları’nın Lût’un, Sodom ve Gomora’nın yıkılmasından sonra Kitab-ı Mukaddes’te anlatılanlara göre, sığındığı mağara olduğuna inanılan mağaranın üzerinde inşa edilmiş bir kilise kalıntısı bulmuştur. Erken ve Orta Tunç çağlan kalıntılarının bulunması da mağaranın Tekvin hikâyesinin geçtiği söylenen dönemde iskân edildiğini göstermektedir. Bu arada yakın çevrelerdeki kazılarda da benzer Orta Tunç Çağı eserlerine rastlanılmıştır. Eski Ahit aslında bir ahlaki rehberlik kitabı olarak görülüyorsa da, çağdaş arkeolojik ve jeolojik keşiflerin Sodom ve Gomora hikâyesinin yer almış olabileceği fiziki ve tarihi mekânları doğruluyor olması gayet ilginçtir.
İlginç bir diğer nokta da şudur ki, Tevrat’ta depremden söz edilmediği halde Ahmed Cevdet Paşa Kısas-ı Enbiyâ, yani Peygamberler Tarihi’nde depremi söz konusu etmiştir. Ahmed Cevdet Paşa aynen şöyle demektedir:
“Hazret-i İbrahim’in kardeşi Harran oğlu Lût, ki onunla birlikte Babil’den Şam tarafına geçmişti, Sodom cihetine gönderilmişti. Buranın ahalisi ise kâfir ve fâsık idiler. Hareketleri yolsuzdu ve hiçbir kavmin yapmadığı fuhuşları yaparlardı. Lût onları doğru yola çağırdı, dinlemediler. Çok nasihat etti, kabul etmediler. Cenâb-ı Hak onların başına taş yağdırdı ve deprem ile köylerinin altını üstüne getirdi. Hepsini mahvetti. Yalnız Lût, ev halkı ile geceleyin içlerinden çıkıp kurtuldu.”(Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, I. Cilt, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul)
Evet biz Lut, Sodom ve Gomora olayını biz böyle araştırdık. Bu vesileyle Kuran’a yapılmaya çalışılan eklemeleri de ortaya koyduk. Dini bir ticaret haline getirenlerin Kuran’la değil, Yahudi ve Hıristiyan masallarıyla halkı kandırdığını açıkladık. Bu kadar yazıdan bir cümle faydamız olduysa, bir kişiye düşünmenin, aklını çalıştırmanın önemini kavratabildiysek ne mutlu bize..