TEVRAT VE İNCİL DEĞİŞTİRİLDİ Mİ?

TEVRAT VE İNCİL DEĞİŞTİRİLDİ Mİ?
05 Nisan 2018

Bu soruyla karşılaşan inananların önemli bir bölümü hiç üşünmeden “Evet” cevabını verirler. Çünkü gözümüzü açtığımız, şu ya bu şekilde İslam’la kaynaşmaya başladığımızda aklımıza ilk sokulan “gerçek(!)” budur: “Kitab-ı Mukaddes (Tevrat) ve İncil değiştirildi.” Pekala bizzat bizim kitabımız, Allah’ın Kelamı, Kuran-ı Kerim bu konuda ne diyor hiç baktınız mı, incelediniz mi? Biz baktık, inceledik ve de aşağıda belgeleriyle sunacağımız bazı sonuçlara vardık. Buyurun bir de siz bir bakın..

Ancak konuyu biraz daha açmakta fayda görmekteyiz. İslamcı camiada Tevrat ve İncil’in Allah tarafından gönderildiği, ancak bu kitapların zaman içerisinde insan eli ile değiştirildiği, asıl hallerinin korunamadığı, sadece Kuran’ın hiç bir değişikliğe maruz kalmadan korunmasının başarıldığı iddia edilir. Peki gerçekten Tevrat ve İncil Tanrı kelamı mıdır? Eğer öyle ise zaman içerisinde insan müdahalesine maruz kalarak değiştirilmiş midir? En önemli soru ise; Eğer bu iddiaların her ikisi de doğru değilse, o halde bazıları neden böyle bir yalan söylemektedirler? Hem de ortaya çıkarılması bu denli kolay bir yalan neden söylenir? Daha açık bir şekilde soracak olursak, Kuran Allah’ın kelamı ise, (ki elbette öyledir), İslamcılar neden Kuran’da Tevrat ve İncil hakkında alenen yazılanları çarpıtmak pahasına bu iki kitap hakkında yalana başvurmaktadırlar? Bir başka ve de önemli soru da, Yüce Yaradan’ın kendi kelamları olan Tevrat ve İncil’i neden korumadığıdır? Mademki bu kutsal kitapları kendi seçtiği özel kişilere (peygamberlere) verdi, peki kendi kelamını neden korumadı?

Tevrat ve İncil’in değiştirildiğini söylemek İslamcıların müminleri bu iki kitaptan uzak tutmak için uydurdukları bir yalandan ibarettir, bu karışık mevzuyu nedenleri ile yazımızın içerisinde iyice açacağız, Tevrat ve İncil’i tasdik ettiğini söyleyen Kuran bu konuda asıl kaynağımız olacak. İddia odur ki, Allah hep aynı inancı, aynı kitabı, yani Kuran’ı ve İslam’ı göndermekteydi, fakat insanlar zamanla inancı bozuyor ve değiştiriyorlardı, bu sebeple Allah bir kez daha gönderiyordu, fakat yine aynı şey oluyordu, ta ki Hz. Muhammed’e son kez indirilene kadar. Bu argüman Allah’ın dönemsel olarak fikir değişikliğine gitmediğini, sürekli farklı dinler göndermediğini, hep aynı dini gönderdiğini ancak insanların o inancı bozduklarını iddia etmektir ki, zihinlerde Allah’a ve dine karşı çelişik bir durum var intibası oluşmasın.

“Tevrat ve İncil muharreftir (çarpıtılmış, bozulmuş), aslı yoktur. Müslüman’ın Kitabı Kuran onları tamamen neshetmiş, ortadan kaldırmış, geçersiz kılmıştır” demek İslam Âleminin en büyük yanılgılarındandır. Cahilliktir.. Allah’a küstahlık etmektir (haşa), şirktir, Kuran’a saygısızlıktır. Çok mu sert girdik konuya.. Yok yok okudukça siz de bize hak vereceksiniz, zira Kitabımız Kuran, Tevrat’a da, İncil’e de sahip çıkar, onları korur. Paragraf paragraf siz de göreceksiniz ki bu hususta dedelerimizden bize miras kalan koskoca bir aymazlıktır, yalandır.

Burada dikkatinizi çekmek istediğimiz iki husus bulunmaktadır, insanların Tevrat’ın değiştirildiğine inandırılmak istenmelerinin altında farklı sebepler yatmaktadır. Bu kitapların değiştirildiklerine inanacak olursanız, onları okuduğunuzda Kuran ile aralarındaki çelişkiler zihninizi fazla kurcalamayacaktır, değiştirildiklerini düşünerek asıl kaynağın Kur’an olması gerektiğine kanaat edeceksiniz ve neden bu kitapların çeliştiklerini düşünerek zihninizi yorup bulandırmayacaksınız.

Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinden sonra indirilen Bakara suresi, aynı zamanda Kuran’ın bir özeti gibidir. Oldukça uzun olan bu surenin ayetlerinde Yahudiler hakkında çok sayıda bölüm bulunur, aynı zamanda bilhassa Tevrat hakkında ihtiyacımız olan bilgi de bu surenin içeriğinde sık sık tekrar edilir. Fakat İslamcılar da çok iyi biliyorlar ki, Türkiye’de Müslümanların büyük bir kesimi Kuran’ı baştan sona Türkçe okumamışlardır ve okuduklarını sandıkları Arapçayı da bilmezler. O halde kitabın içerisinde ne anlatıldığını da bilmediklerine göre, bilhassa Tevrat konusunda kandırılmaları pek kolaydır. Hâlbuki sadece Bakara suresini okumak dahi Tevrat ve İncil hakkında söylenen ”değiştirildiler” yalanını ortaya çıkarmaya yetecektir. Ya da belki de “değiştirildi” diyenler haklıdırlar, Tevrat ve İncil gerçekten zaman içerisinde insan eliyle değiştirilmiştir. Bu tezi kabul edersek,  o halde Kuran’da hatalı bilgi mi verilmektedir sorusu çıkar karşımıza.

 

Tevrat içindeki metinler “yerli yerindedir, değiştirilmemiştir”. Bazı Ruhban sınıfı ayetleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamışlardır hepsi bu. Kuran, bu hususa bir değil, yalnızca bir surede (Bakara Suresi) geçen ona yakın ayetiyle kefildir. Yalnızca, evet yalnızca dört surede geçen ona yakın ayetiyle Allah Tevrat ve İncil’i, batıl saymadığını ancak bazı zalim çıkarcıların “Kelimeleriyle oynadıklarını” beyan eder. Bakara 4; “Yine onlar (muttakiler-sakınanlar, arınmak isteyenler) sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahret gününe de kesinkes inanırlar.” Peygamberimize hitap eden bu ayette “sana indirilen”den kasıt Kuran-ı Kerim, peki “Senden önce indirilene” derken sizce ne kastediliyor? Cevabınız? Bakara 41; “Elinizdekini (Tevrat’ı) tasdik edici olarak indirdiğime (Kuran’a) iman edin……..” Bakara 44; “(Ey bilginler!) Sizler Kitab’ı (Tevrat’ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendiniz unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?”. Bakara 89, “Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat’ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat’tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkâr ettiler. İşte Allah’ın laneti böyle inkârcılaradır.” Bakara 91; “Kendilerine Allah’ın indirdiğine iman edin denilince, Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Halbuki o Kuran, kendi ellerinde bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır………..”

Allah’ın kelamı olan bu ayetlere yine döneceğiz, ancak bu örneklerden de anlayacağımız üzere Yüce Yaradan “Ben Tevrat ve İncil’i geçersiz kıldım, çünkü onlar değiştirilmiştir, artık onların hükmü yoktur” biçiminde bir ayet indirmemiştir. Açın bakın, Kuran’da böyle tek bir ayet bulamazsınız.

Bakara Suresi’nin henüz başında ”İyi bir mümin nasıl olur?” sorusuna yanıt verir gibi yapılan açıklamalardan bir tanesi ”Bütün semavi kitaplara” iman etmekten geçiyor. Buradan anlamamız gereken, Kuran mümin için ne denli önemliyse, Tevrat ve İncil de o denli önemli olmalıdır, Kuran ne kadar okunuyorsa, Tevrat ve İncil de aynı oranda okunmalıdır, çünkü bu anlatıma göre Kuran kendinden önceki kitapların devamıdır ve onları tasdik eder, yani sadece Kuran okunduğunda bilginin tamamını alamayacaksınız. Fakat birileri her üç kitaba da eşit oranda iman etmenizi istemiyor olmalılar ki, Kuran’da yazan bilgiler ile çelişmek pahasına size öteki iki kitabın Allah kelamı olmadığını, insanlar tarafından değiştirildiklerini söylüyorlar. Tekrar ve tekrar aynı alternatif soruyu zihinlerde yer etmesi için soralım, ya Tevrat ve İncil’in insan elinde değiştiğini söyleyenler haklılarsa o halde o kitapları tasdik ettiğini defalarca söyleyen Kuran mı hatalıdır?

Her üç dinde de asırlarca sıkça rastlandığı gibi, çıkarları doğrultusunda Allah’ın kelamını bozmaya çalışan, Allah’ın dinini kendine göre değiştiren bir grup yalancı, sahtekâr din adamları asla başarılı olamamışlardır. Tanrı tarafından korunan ilahi kaynaklı kitapların içindeki metin indiği ilk günkü gibidir. Yerinde mıhlı ve sabittir. Ali İmran Suresi, bakın bu konuda ne diyor. İmran 78: “Ehl-i Kitaptan bir grup, okuduklarını Kitaptan sanasınız diye kitabı (Tevrat) okur, dillerini eğip bükerler. Hâlbuki okudukları kitaptan değildir.” Rab bir değil pek çok vahiyde bu gibi sahtekârlardan yaka silker. Nisa 46;”Yahudilerden bazıları kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek bükerek..” Rahman ve Rahim Mevla, Tevrat metinleriyle oynayanları çok iyi bildiğinden, onları Kuran Müslümanı’na zalim olarak tanıtır. “Bir yalanı Allah’a iftira edenlerden daha zalim kim olabilir… Rablerine karşı yalan söylerler.” Hud18. Bakara 146; “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizlerler.” Bakara 174; “Allah’ın indirdiği kitaptan birşeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarını doyurdukları, ateşten başka bir şey değildir………” Devam edelim, yine Bakara Suresi’ndeyiz, “O azabın sebebi, Allah’ın kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna rağmen farklı bir yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.”  Bakara 176.

 

Tevrat’ın metinlerinde uygulamada tahrifat var, tercümede de var, bu tahrifatı yapan da din (hainleri) görevlileriydi. Kelimelerin yerlerini değiştirip cemaate öyle aktarıyorlardı. O dönemlerde de okuma yazma oranı çok az olduğu için “Haham, papaz doğru mu, yalan mı söylüyor?” diye kontrol etme imkânı yoktu. Tevrat inananı bugün olduğu gibi Tevrat’ı okuyamazdı. Okumak istese bile nüshaları el yazması olduğundan çok azdı ve de oldukça pahalıydı. Kimse hahamın yalan söyleyeceğine ihtimal vermediğinden (kontrol etme şansları da yoktu zaten), onun her dediğine inanılırdı.

Evet, aslında karşı kesim haklılar, Tevrat da İncil de insan eliyle yazılmış kitaplardır, fakat dikkatinizi çekeriz, Kur’an bu gerçeği o günlerde ya bilmemektedir (!) ya da bilmezden gelmektedir (!) ve ne hikmetse her ikisinin de Allah tarafından tasdik olunmuş iman edilmesi gereken kitaplar olarak tanıtır.  İlk olarak Tevrat’ın hikâyesine ve ne şekilde yazıldığına bakalım, ancak şundan eminiz büyük çoğunluğunuz ya hiç Tevrat okumadınız, ya da okuduysanız da şöyle bir göz attınız ve fazla önem vermediniz, öyle ya asıl kitap Kur’an varken Tevrat’a ne gerek var? Hâlbuki Kur’an tam tersini, Kuran’ın Tevrat’ın devamı olarak geldiğini söylemektedir.

Rivayet odur ki, Tevrat Musa Peygamber’e Allah tarafından gönderilmiştir ancak Yahudiler kitabın bu halini koruyamamışlardır. Musa Peygamber’e indirildiği iddia edilen bir değil, tam beş kitaptır, bu beş kitap bir kitap olarak derlenmiştir ve böylece Tevrat oluşturulmuştur. Musa’ya gönderildiği iddia edilen beş kitaba Pentateuch adı verilir ve Tekvin (Yaratılış), Exodus (Çıkış), Leviler, Sayılar, Tesniye adları ile anılırlar. Doğrudur, Yahudiler Pentateuch‘ı koruyamadılar ve kaybettiler, peki o halde mevcut Tevrat nedir?  İşte bu biraz karışık bir konu.  Tevrat, iki unsurun bir araya gelmesinden oluşur, Musa Peygamber’e indirildiği rivayet edilen kitaptan kalan bilgiler, Kral Peygamberlerin eklemeleri ve ”Filozof Peygamberlerin” sözlerinden derlenenler. Öyle ya, nasıl Kuran aslında bir ölçüde dinleyenlerin zihinlerinde kalanlardan kâğıda aktarılmıştır, Yahudilerin de ezber kabiliyetleri fena değildir ve onlar da ezberlediklerini zamanla yazıya dökmüşlerdir. Peki ya bu ‘Filozof Peygamberler’ kimlerdir ve nasıl oluyor da sözleri Tevrat’a girmiştir?

Yahudiler yazıyı ilk kullanan toplumlardan biridir, bu sebeple tarihleri boyunca Tevrat’ı sık aralıklarla bakır levhalara yazmışlar, bakır zamanla yıprandığı ve yazılar okunmaz hale geldiği için yaklaşık 50-100 senede bir bu yazıları yeni levhaların üzerine temize çekmişlerdir. Bu esnada Peygamberlerin sözlerinden uygun gördüklerini Tevrat’a eklemeye zaman içerisinde devam etmişler, Peygamberlerin bazı sözlerini ise zamanla benimsemekten uzaklaşarak Tevrat’tan çıkarmışlardır.

Bu noktada durup ”Kim bu Peygamberler?” sorusunu sormamız gerekiyor.

Yahudilik inancında üç çeşit Peygamber bulunur,

1- Allah’ın vekil tayin ettiği Musa, İbrahim gibi Peygamberler.

2- Kral olmayı başararak Yahudi geleneklerine göre aynı zamanda Peygamber sayılanlar, Davut gibiler.

3- Filozof Peygamberler, İslam’da yüz binin üzerinde olarak verilen Peygamberlerin çoğunluğu işte bu adı sanı bilinmeyen Filozof Peygamberlerdir ki Yahudi tarihinde bu kişiler hakkında verilen bilgiler ziyadesi ile enteresandır.

Önce en çarpıcı olanına, yani Filozof Peygamberler kimlerdir bu konuya değinelim. İslam’da dünyaya 124.000 Peygamber gönderildiği rivayet edilir. Anlaşıldığı kadarı ile İbrani toplulukları kendi içlerinde Peygamber olarak anılan çok sayıda insan çıkarmışlardır, yaşadıkları kentlerde, kendilerine seçtikleri bir meydan, bir köşede konuşlanan Filozof Peygamberler asla çalışmazlar, vakitlerini büyük ölçüde içki ve uyuşturucu tüketerek geçirirler, insanlar din ve yaşamsal konular ile ilgili akıllarına takılan soruları bu kişilere sorarlar, onlar da inanca uyan ya da uymayan bir yanıt verirlerdi. Bu yanıtların en kabul görenleri ve beğenilenleri Tevrat’a eklenirdi.  Kitap bu şekilde adım adım çok uzun bir sürecin ardından ortaya çıkmıştı, işte bu sebeple Tevrat herhangi bir Peygambere gönderilmiş bir kitap değil, onbinlerce insanın yüzlerce senede yazdıkları bir tarihi dokümandır.

Zamanla Yahudi toplumu bu Peygamber kalabalığından bir şekilde rahatsızlık duymaya başlamışlardı. Peygamberlik anlaşıldığı kadar ile zamanla kontrolden çıkan bir meslek grubuna dönüşmüş ve aşırı tükettikleri alkol ve uyuşturucunun etkisinde söyledikleri sözler ile davranışlarının inanca zarar verdiği, bazen aşırı sarhoşluktan Filozof bir Peygamberin dilinin dahi dönmediği ve saçma sapan yanıtlar verebildiklerini düşünerek bu insanları dışlamaya karar vermişlerdi. Babil’e gerçekleşen büyük sürgün esnasında Ezekiel’in ve Babilli rahiplerin katkıları ile son halini alan Tevrat’ın daha fazla değişmesini istemeyen Yahudi seçkinler topluluğu halklarını Peygamberlere karşı kışkırtmaya başladılar. Bu insanlar birçok yaşam alanından tekme tokat kovuluyorlar hatta bazıları öldürülüyor ve Filozof Peygamberler gittikleri yerlerde sadece kızgın ve saldırgan kalabalıklar bulmaya başlıyorlardı, kısa sürede ortalıkta Peygamber kalmamıştı. Bu sebeple ilerleyen dönemlerde Yahudiler sadece İsa’yı değil birden fazla Peygamberi öldürmekle suçlanmışlardır. Bakara suresinde bu konu da ele alınmakta ve Yahudilerin birden fazla Peygamberi öldürdükleri belirtilmektedir, kaldı ki Yahudiler de bu tarihi olayı gizleme ihtiyacı hissetmezler.

Yahudi tarihinin dönüm noktası M.Ö. 597 yılında gerçekleşir, Babil Kralı Nebuchudnezzar (Nebukadnezar) Kudüs’ü ele geçirir. Kralı, soyluları ve din adamlarının önde gelenlerini esir alarak Babil’e götürür. Yahudilerin ”Büyük Sürgün” olarak andıkları bu olay zihinlerde çok acı bir dönem olarak kalmakla birlikte Yahudi inancının son şeklini alacağı dönem olarak bilinir. Yahudilere soracak olursanız bu sürgün hayatı sanki bin yıl sürmüş gibidir, ancak hepsi topu topu 50 sene sürmüş, ardından bağışlanarak ülkelerine geri dönmüşlerdir.

–         (II. Nebukadnezar, MÖ 605-562 yılları arasında hüküm süren Babil kralı. II. Nebukadnezzar, Yeni Babil İmparatorluğu’ nun kurucusu ve Keldâni hanedanının ilk kralı Nabopolassar’ın oğludur. İncil’de Kudüs’ü fetheden zalim kral olarak tasvir edilmektedir. İlk Tapınağı yıkmış ve Yahudileri Babil’e sürmüştür. ‘Yeremya Kitabı’nda bu dönemde yaşananlar son derece keskin metaforlarla anlatılır.Y.N.)

 

Babil’e sürgüne gönderilen seçkin İbraniler arasında bir isim var ki, bu şahsiyet daha sonra Peygamber sayılmış ve Judaizm’in ortaya çıkmasında etkili olmuş rahip Ezekiel’di. Gördüğü bir takım hayallerin ardından verdiği mesajlar ile Peygamber olduğuna kanaat getirilmiştir. Dinsel saflığın elde edilmesi durumunda kurtuluşun mümkün olacağını söylemiş ve elde ettiği güç ile Yahudi inancına son şeklini vermeyi başarmıştır. Babil’den ülkelerine geri dönen seçkinler Judaizm’i topluluğun geri kalanına kabul ettirmeyi başarmışlardı. Böylelikle Yahudiler için ”Peygamberler dönemi” kapanma aşamasına gelmişti, çünkü kitaplarının daha fazla değişmesini istememektedirler. Verdiğimiz tarihlere dikkat edecek olursanız, bu olay Hz. Muhammed doğmadan bin sene ve hatta daha fazla zaman önce gerçekleşmiştir. Kısacası Kur’an, Muhammed doğmadan bin sene önce değiştirilmiş bir kitabı tasdik etmektedir. İşte Tevrat bu şekilde ortaya çıkmıştır. Çok sayıda kaynaktan gelen bilgiler derlenmiş, Babil sürgününün ardından Tevrat’a son şekli verilmiştir. Hz. Musa’ya gönderildiği iddia edilen Tevrat kaybolmuş, dönemler içerisinde o günlerden kalan bilgiler yeni bilgiler ile güncellenerek harmanlanmıştır.  Bu anlattığımız kısaca Yahudiliğin ve onların kitabı Kitab-ı Mukaddes’in tarihi. Son olarak şu açıklamayı da yapalım.  Günümüze kalan en eski Tevrat kaç seneliktir? 2500 senelik, yani Kuran’dan çok daha eskidir. Anlaşılacağı üzere Hz. Muhammed yaşarken Tevrat vardı ve anlattığımız şekilde kaleme alınmıştı. O halde Kur’an ”Her şeyi bilen” Allah, Tevrat’ın durumunu da gayet iyi bilmektedir. Kuran’da Tevrat’ı tasdik ettiğini ve o kitaba da iman edilmesini söylerken kitabın değiştirildiğini hâşâ bilmiyor muydu? Yoksa Allah Tevrat’ın insanlar tarafından değiştirilmiş halini mi kutsamaktadır? Sorular sorular….

 Peki Kuran’ı Kerim’in doğruluğunu tasdik ettiği Tevrat hangisi? Hz. Musa’ya gönderilen ancak sonra kaybolan Tevrat mı, yoksa çok sayıda kaynağın derlenip toparlanmasından oluşturulmuş Tevrat mı?  Peygamberimizin yaşadığı çağda, Yahudilerin ellerinde asırlar önce kaybolan Hz. Musa’nın Tevrat’ı olamayacağına göre, yukarıdaki ayetlerde bahsedilen Yahudilerin kutsal kitabı o halde hangisidir? Elimizde sadece “Derlenmiş Tevrat” kaldığına göre? Yüce Yaradan Peygamberi Musa’ya verdiği Kitabın, son Peygamber Hz. Muhammed’den binlerce yıl önce kaybolduğunu haşa bilmiyor muydu? Böyle birşey asla olamayacağına göre, Kutsal Kitabımız Kuran’da tasdik edilen Tevrat hangi Kitaptı? Bu sorulara spekülatif cevaplar vermek olası. Herşeyin en doğrusunu sadece Yüce Yaradan’ın bildiği gerçeğinden hareketle, biz bugünkü Tevrat’ın, Hz. Musa’ya indirilen Tevrat’tan “özde” gerçek izler taşıdığına inanıyoruz. Ve de insanlığın akla uygun, yobazlığa, mantıksızlığa, sapkınlığa uğramadan bugünkü Tevrat’ın içindeki ışıktan yararlanması gerektiğini kabul ediyoruz. Din ancak akılla birleşirse insanı gerçeğe ulaştırır, aksi uygulamalar insanı felaketlerden kurtaramaz.

 

İncil’e gelince… Öncelikle bir konuyu açıklığa kavuşturmakta fayda var. Tarihte hiç bir belge yoktur ki Hz. İsa’ya bir kitap indiğinden söz etsin.  (Bu iddiayı çevremizde sıkça duymaktayız. Aşağıdaki paragraflarda bunun doğru olmadığını bizzat Allah’ın Kelamı’yla göstereceğiz.) Hz. İsa’nın zaten yeni bir din yaratmak gibi bir düşüncesi de yoktu, kaldı ki İsa’nın gerçekten yaşadığına dair bir belge de bulunmaz. Bu iki konuyu başka bir yazımıza bırakıp, Hz. İsa’nın yaşadığını varsayarak yazımıza devam edeceğiz. Hz. İsa aslında bir Yahudi reformcusudur ve Roma’dan önce Ortadoğu’da söz sahibi olan Yunan toplumunun yaka silktikleri Yahudi inancını dönüştürme gayretlerinin bir uzantısıdır. Boşuna ilk İnciller Yunanca değildi yani.

İsa, Yahudi inancının aşırı katı kurallara sahip olduğunu, barışçıl olmadığını düşünen ve bu inancı daha yumuşak başlı bir inanç sistemi haline getirmek isteyen kişidir. Bu sebeple herhangi bir kitap yazmamıştır, Filozof Peygamberlerin sonuncusudur ve Tevrat’ın elden geçirilerek içerisindeki şiddet öğelerinden ve insan hayatını zorlaştıran unsurlardan arındırılmasını, evrensel bir hale getirilmesini istemiştir. İsa’nın öldürüldüğü söylenen tarihten onlarca yıl sonra ortaya çok sayıda İncil çıkmıştır ve ancak yüzlerce sene sonra bunlardan dört tanesi kabul görerek geriye kalanlar yasaklanmıştır, yine bütün bunlar Hz. Muhammed doğmadan yüzlerce sene önce yaşanmış ve sonuçlanmış konulardır.

Peki sonra ne oldu? Yahudiler Babil Sürgününden sonra kendisini peygamber ilan eden herkese saldırdıkları gibi Hz. İsa’yı da Romalılara öldürtürler ve çarmıha gerilerek öldürülen Hz. İsa nasıl oluyorsa bir anda herkes tarafından unutulur. Kimi rivayete göre aradan 30-35 sene geçer, Hatay’da doğmuş Yahudi bir ailenin çocuğu olan Pavlus adında bir tüccar, Şam’a giderken yolda mola verdikleri esnada ufak bir gezintiye çıkar ve çalılıkların arasından çıktığını iddia ettiği Hz. İsa’nın ruhu ile karşılaşır. Hz. İsa, Pavlus’a hikâyesini anlatır ve söylendiğine göre Pavlus bu olaydan çok etkilenerek 50.000 sayfaya yakın yazı yazar (şimdiki sayfa ve harf boyutlarına göre değil elbette). Ancak Pavlus sadece İsa’nın son üç günü hakkında yazılar yazmaktadır, çünkü iddiası o ki kendisine anlatılan hikâye İsa’nın son üç gününde yaşadıklarından ibarettir. Bir şekilde bu hikâye okuyanlar tarafından çok tutulur ve hemen ardından geliştirilerek İsa’nın doğumundan başlayıp ölümüne ve hatta ölümünden sonra yaşananlara dair farklı varyasyonlar halinde, farklı kişiler tarafından tekrar yazılmaya başlanır. Birbirinden farklı İncil varyasyonları olmasının sebebi de bu farklı yazarların hikâyeyi yorumlama şekilleridir. Bir diğer iddiaya göre Pavlus zaten var olan ve yeni bir inanç sistemi olan Hıristiyanlar ile mücadele etmek üzere Şam’a gitmektedir, ancak bir tüccarın neden böyle bir işe kalkıştığı soru işaretidir. Bu konuda çok çeşitli rivayetler bulunmaktadır, okur rivayetlerin bir diğerine inanmış ve bu anlattıklarımıza muhalefet olmak isteyebilir. Her neyse, Pavlus Hıristiyanlık inancının asıl mimarıdır. Yahudilikten daha esnek kuralları olan bir inanç sistemi hayata geçirildiğinde, insanlar adım adım Yahudilikten ya da Pagan inancından Hıristiyanlığa doğru geçiş yapmaya başlamışlardır.

Dönelim tekrar konumuza, İncil’in insanlar tarafından yazıldığı alenen bilinen bir gerçektir ve Hıristiyanlar dâhil kimse bu gerçeği inkâr etmez. Peki ama o halde Allah’ın kitaplarını övüp, insanların yazdıkları kitapları küçümseyen Kuran, neden İncil’i tasdik etmekte ve kutsal kabul etmektedir?

Bakalım Kuran’da bu konuda neler yazıyor?

Kuran’da Bakara suresine göre Allah Hz. Musa’ya kitap indirmiştir, ancak Hz. İsa’ya kitap verdiğini söylemez, aksine sadece ”beyyineler” yani açık deliller verdiğini söyler. Bakara 87: ”Andolsun ki, Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resuller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik.”

Peki Allah Hz. İsa’ya kitap verdiğini söylemezken, Müslümanlar neden Hz. İsa’ya indirilen bir İncil olduğunu ancak tahrif edildiğini iddia ederler? Bir diğer soru, Allah Hz. İsa’ya kitap indirmediyse, İncil’i neden tasdik eder? Daha sonra Bakara 136’da Hz. İsa’ya bir şey verildiğinden bahsedilir ancak bu ‘şey’ kitap olarak tarif edilmez. Bakara 89: Ve onlara, Allah katından onların beraberindeki şeyi (Tevrat’ı) tasdik eden bir Kitap, (Kur’ân) geldiği zaman (o’nu kabul etmediler).’

Bakara Suresi’nde açıkça Kuran’ın Tevrat’ı tasdik ettiği söyleniyor, Hz. Muhammed hayattayken var olan, hatta Hz. Muhammed Peygamber doğmadan önce de var olan Tevrat örnekleri halen bulunmaktadır ki bunlar şimdiki Tevrat ile karşılaştırıldığında aralarında hiç bir fark yok. Hz. Muhammed’in yaşadığı ve Kuran’ın yazıldığı dönemde Allah Tevrat’ı tasdik ediyorsa, Müslümanlar neye dayanarak Tevrat’ın tahrif edildiğini iddia etmektedirler?

Bakara 91: Ve onlara: “Allah’ın indirdiğine iman edin.” denildiği zaman: “Biz, bize indirilene iman ederiz.” dediler. Ve onun arkasındakini (ondan sonra geleni) inkâr ederler. Ve o haktır ve onların yanındakini tasdik edicidir.”

Bakara Suresi’nde olduğu kadar başka surelerde Tevrat’ın içeriği onaylanmaktadır; Kasas-49 De ki “Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden (Kuran ve Tevrat) daha doğru bir Kitap getirin de ona uyayım.” Âli İmran 93 Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Doğru sözlü iseniz Tevrat’ı getirip okuyun”.Maide 43 İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat ellerinde varken, gelip senden hüküm vermeni istemesinler. Enam 91 “Musa ya Tevrat’ı indirdik. İnsanlar için bir nur ve hidayet var Tevrat ta”

Bu tarz örneklerin sayısı çok fazla, göründüğü kadarıyla Tevrat’ın değiştirildiğine dair hiç bir şey söylemez Kur’an, yukarıda da belirttiğimiz gibi ancak içeriğindeki sözlerin farklı yorumlandıklarını söylemektedir. Bakara75; “Şimdi, onların tebliğ ettiğimiz şeye inanacaklarını bekliyor musunuz? Aksine, birçoğu Allah’ın kelamını dinler ama onu anladıktan sonra bile bile çarpıtırlar. “

Aslında bu tam olarak günümüzde Müslümanların da yaptıkları bir hareket olarak tanımlanabilir, her biri Kuran’ı okur ve farklı anlamlar çıkarırlar.

İncil tam 1965 yıl boyunca sadece Latinceydi. Başka bir lisana çevrilmesi, tercüme edilmesi kesinlikle yasaklanmıştı ruhban sınıfınca. Tahmin edeceğiniz üzere, Kilise halkın neden, niçin gibi sorularından çekindiklerinden konmuştu bu yasak. Halk Latinceyi bilmediğinden, papazlar, papa, kilise babaları ne diyorsa din oydu. Neden sonra 1965 yılında Vatikan Latince mecburiyeti kaldırdı ve İncil’in istenilen lisanla basılmasına izin çıktı. Kendince din vazedenlerin saygınlıkları, inanılırlıkları, hâkimiyetleri o anda bitti. Gerçekleri okuyup, anlayan inanırlarla, dünün fetbaz sözde din adamları arasında savaş başladı. Laf aramızda bu yukarıda anlatılanları günümüz İslamiyet inancımıza da örnekleyebilirsiniz. Duvardan indirilmesi “günah olan” Kutsal Kitabımız Türkçe yayımlanınca bizde de kıyamet koptu. İnsanımız okuduğunu anlayınca, kendilerine din olarak dikte edilen hurafelerin aslında Dinimizde yeri olmadığını anladı. Şimdi az da olsa hala, yorganla, ketçapla falan uğraşan, cehennemde yakmayan dualı elbise satan bazı keramet sahipleri (!)var var olmasına da, üstelik bunlar bazı siyasi çevrelerce ne kadar destekleniyor olsalar da, okuyan, sorgulayan, aklını çalıştıran gerçek Müslümanların ezici üstünlüğü bu yobazları da, dini siyasete alet etmek isteyenleri de ürkütüyor, püskürtüyor.

Biraz daha açalım konuyu isterseniz, örnekleyelim. Yüce yaradan Bakara 101’de şöyle buyuruyor.  “Size gönderdiğim Peygamberim (Hz. Muhammed) elinizdeki kitabı tasdik ediyor.”Devamla “Allah tarafından yanlarında bulunanı (Tevrat’ı) tasdik edici elçi gelince….” Ayetleri biraz açalım mı? Gönderilen Peygamber kim? Hazreti Muhammed. Kime gönderilmiş? O devirde o bölgede yaşayan herkese. Gerek Mekke, gerekse Medine’de Peygamberimizin genelde karşısında olan kimler? Yahudiler. Elinizdeki kitap sözü hangi kitabı kastediyor? Kuran henüz toplanıp, bir araya getirilmediğinden elbette Yahudilerin elindeki kitap yani Tevrat kastediliyor. Peki Allah ne buyuruyor? Gönderdiği Peygamberinin Yahudilerin ellerindeki kitabı yani Tevrat’ı tasdik edeceğini vurguluyor. Allah’ın bu açık ayetine karşı çıkabilecek biri var mı? Cevap?

Devam edelim, Cenabı Hak Nisa 47’de kesin ve son noktayı koyuyor. “Ey kendilerine kitap verilenler, gelin o yanınızdakini onaylamak üzere indirdiğimiz Kitaba iman edin.” Bir başka deyişle Allah şöyle buyuruyor. “Ey Yahudi halkı, Kuran sizin kitabınızı onaylıyor.” Bu ayetlerden, Tevrat’ı atın, okumayın, onun herhangi bir değeri yoktur anlamını bir kesim dindar (!) nasıl çıkarıyor anlamak mümkün değil. Nisa 136:”Ey iman edenler: Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba imanda sebat ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır.”  Son derece açık, anlaşabilir bir şekilde Yaradan sadece bizim Peygamberimize ve Kitabımıza değil, önceden indirdiği kitaba da iman etmemizi emrediyor. Ve de inkâr edenleri, yok sayanları sapıklıkla suçluyor. Yani Tevrat’a da imanda sebat ediniz buyuruyor. O kitap değiştirilmiştir, siz benim size en son indirdiğim kitaba, Kuran’a iman edin öncekileri yok sayın diyemez miydi? Yoksa hâşâ Tevrat’ın değiştirildiğinden haberi mi yoktu? Bunun böyle olmadığını yukarıdaki bölümlerde izaha çalışmıştık. Din adamları kendi menfaatleri doğrultusunda ilettiler kitapta olanları cemaatlerine.

Başka bir ayeti de gösterebiliriz. Yüce Yaradan şöyle buyurmuş Maide 43’de. “İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler değildir.” Tevrat değiştirilmiş falan değil, öyle olsaydı Allah Tevrat’tan içinde Allah’ın hükmü bulunan kitap diye bahseder miydi?  Hala ikna olmadınız mı? Pekala devam edelim.. Maide 46: “Kendinden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine Meryem oğlu İsa’yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat’ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil’i verdik.”Demek ki Hz. İsa Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderiliyor ve kendisine Tevrat’ı tasdik etmek üzere İncil veriliyor. Bu muhteşem ayette İsa Peygambere İncil’in de verildiği açıklanıyor. Ortada itiraz edilecek, yok öyle değil böyleydi denilecek bir durum var mı? Elbette yok, Allah’ın sözü o kadar açık ve net ki beyni olan herkes kolayca anlayabilir. Aynı sureden devam edelim. Bir sonraki ayet; ”İncil’e inananlar, Allah’ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklardır.”

Burada bir duralım.. Yaradan Kuran’da Bakara suresine göre Allah Hz. Musa’ya kitap indirmiştir, ancak Hz. İsa’ya kitap verdiğini söylemez, aksine sadece ”beyyineler” yani açık deliller verdiğini söyler. Bakara 87: ”Andolsun ki, Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resuller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik.”  Yukarıdaki aynen böyle yazmıştık. Bu ayette ne deniyordu, İsa’ya beyyineler verdik, yani açık deliller. Bir kitap ve/veya İncil denmiyor. Bakara 136’da da İsa’ya açık açık bir kitap verildiğinden bahis yok, sadece “verilen” denmekte. Sonra bir bakıyoruz Maide 46’da Yüce Yaradan şöyle buyuruyor; “Kendinden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine Meryem oğlu İsa’yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruyu rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat’ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil’i verdik.” Devam;”İncil’e inanalar, Allah’ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler…..” Maide 47. Acaba Allah neden Bakara Suresi’nde İncil/Kitap demiyor da beyyineler (deliller) diyor? Musa’ya verilen kitaptan bahis var ancak İsa’ya kitap yerine beyyine. Elbette Yaradan Musa’ya da, İsa’ya da kitap verdik diyebilirdi. Sorular? Sorular? Bu iki önemli Ayet’in indiriliş dönemlerine bakarak bir cevap bulabilir miyiz?

 

Bakara ve Maide Sureleri el-Medeni Surelerdir. Yani Hicretten sonra Medine’de inmişlerdir. Bakara ilk sure olarak Hicretten hemen sonra yazılmaya başlamış ve yazım takriben on yıla yayılan bir sürede tamamlanmıştır.286 (ikiyüzseksenaltı) ayettir. Kuran’ın en uzun suresidir. Adını, 6771. ayetlerde Yahudilere kesmeleri emredilen sığırdan alır. Yalnız 281. ayeti Veda Haccında Mekke’de inmiştir. İnanca, ahlâka ve hayat nizamına dair hükümlerin önemli bir kısmı bu surede yer almıştır.

Maide Suresi de Medine döneminde inmiştir. 120 âyettir. Sure, adını 112. ve 114. ayetlerde yer alan “mâide” (sofra) kelimesinden almıştır. Üçüncü âyeti Vedâ Haccı’nda Arafat’ta inmiştir. “……….Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim…”Bugün sizin için dininizi ikmal ettim.” ayeti son nazil olandır, diyenler var. Bu Arefede veda haccında nazil oldu. Süddî der ki: “Bundan sonra helâl ve harama dair nazil olmamıştır.”Resulullah (s.a.v)’ın Veda Haccında Maide Suresi’ni okuyup şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Ey insanlar! Şüphesiz ki Mâide Suresi en son nazil olan buyruklardandır. O bakımdan o surede helâl kılınmış şeyleri helâl, haram kılınmış şeyleri de haram biliniz.”

Ahmed, Tirmizî, Hâkim ve Beyhakî de Abdullah b. Ömer’in şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Son nazil olan sureler Maide ve Feth sureleridir.” Yine Ahmed, Nesaî ve sahih olduğunu belirterek Beyhakî Hz. Aişe’nin şöyle dediğini rivayet ederler: “Maide son nazil olan suredir. O bakımdan o surede helâl bulduğunuz şeyi helâl diye kabul ediniz, haram bulduğunuzu da haram biliniz.” (Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 3/347.)

Her neyse Maide Suresinde başlıca; verilen sözlerin yerine getirilmesi, İsrailoğullarının sözlerinde durmamaları, Hıristiyanların yanlış inançları, dünyaya düşkünlükleri ve yolsuzlukları, Müslümanlar için bazı talimat, uyarı ve dinî hükümler konu edilmektedir. Mushaf’taki sıralamada 5.,de  iniş sırasına göre 112. suredir. Medine döneminde bir defada indiğine ve son inen surelerden olduğuna dair rivayetler bulunmakla birlikte (Tirmizî, “Tefsîr”, 6/20; Müsned, II, 176; VI, 455; Hâkim, Müstedrek, II, 311), bu rivayetlerin gerek surenin ihtiva ettiği konulara gerekse sure içindeki ayetlerin iniş sebebiyle ilgili bilgilere uygun düşmediğini savunan Ateş’e göre sure, Medine döneminde uzun bir zaman dilimi içerisinde peyderpey inmiş, ancak Hz. Peygamber’in hayatının sonlarında tertip edilmiş olması sebebiyle tamamının bir defada indiği sanılarak bu rivayetler ortaya çıkmıştır (II, 448). Gösterilen gerekçeler incelendiğinde bu görüşün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır.

Bakara Medine’de inen ilk sure, Maide Suresi de çok daha sonra inmiş. Acaba bu iniş sırasına göre bir değerlendirme yaparsak, daha sonra inen surenin daha kesin, olgun bilgiler verdiğini söyleyebilir miyiz? Medine’de Yahudilerin önemli bir sayısal, ticari güce sahip olmaları karşısında, orada yerleşmeye ve de yayılmaya, toplumca kabul edilmeye çalışan Muhacirler (Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlar) dini yaymak için kendilerine hedef kitle olarak Yahudileri mi almışlardı?

Özetle; Tevrat’ta, İncil’de, Kuran-ı Kerim’de Allah katından indirilmişlerdir. Bu ayetler bu durumu açıkça ortaya koyuyor. Yani yenisi gelince, eskisini yok saymak diye bir şey söz konusu değil. Yoksa Yüce Yaradan böyle bir durumu açıkça söylerdi. Haksız mıyız? “Sana da, daha önceki Kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kuran’ı gönderdik. Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik” Maide 48. Yine Maide Suresinden gidelim; Maide 66 “Eğer onlar indirileni Tevrat’ı, İncil’i Rablerinden onlara indirileni doğru dürüst uygulasalar.. Onların içinde aşırılığa kaçmayan zümre de vardır.” Maide 68 “Ey kitap ehli! Siz Tevrat’ı ve İncil’i ve Rabbinizden size indirileni hakkiyle uygulamadıkça, doğru yol üzerinde değilsiniz.” Başka Ayetler mi dediniz? Buyurun Cuma Suresi Ayet 5; “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür. Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”

 

Hala kuşkuluysanız, Mukaddes Kitap hükümsüzdür, batıldır diyorsanız, Allah yardımcınız olsun. Allah’ı karşınıza alıyorsunuz demektir bu yaptığınız. Yukarıda verdiğimiz Ayetlerde Tevrat ve İncil’in batıl olmadığı, hükümden düşmediğini gördük. Üstelik onların “Batıl olduğunu iddia edenlerin” kınandığına bizzat Allah’ın şahitlik yaptığını okuduk. Klasik İslam tefsircilerinin seleflerinin “Tahrif sözü ve iddiası” ancak yukarıda sunduğumuz Kuran Ayetlerini yani Allah’ın kelamını hâşâ yok sayabilirlerse doğrudur. Kutsal Kitaplar tahrif edilmemiş, tek bir ayeti, harfi bile değişmemiştir. Din tüccarları, bezirgânları ve Allah ile aldatanlar asırlardır hatta bugün bile, okumayan, okuduğunu anlamak için kafalarını çalıştırmayanları sömürmüşler, sömürmektedirler. Yaradan, Yahudi ve Hıristiyan inanırlardan kendilerine gönderdiği kitaba göre davranmalarını, onların içindeki yasak, emir, uyarı ve öğütlere itaat etmelerini buyurmuştur. Bozulmuş, tahrif edilmiş, içindeki ayetlerle oynanmış bir Kitabı onlardan uygulamalarını Yaradan ister mi, rıza gösterir mi? Neden Musevi ve İncil inanırları için Kuran da tek bir ayette bile “Artık Kuran hükümlerine tabisiniz, size önceden indirmiş olduğum kitaplar geçersizdir” demiyor. Kâinatın Sahibi, her üç Kitabı da dengede tutmuştur. Hiçbirini yok saymamıştır.

Kuran’da öyle tekrarlar vardır ki, çıkarmaya kalksanız Kuran’ın sayfa sayısı (hacmi) nerdeyse yarı yarıya iner. Bu hususu kendisi de inkâr etmez. Herşeye gücü yeten, evrenin yegâne hâkimi olan Allah için “Tevrat, İncil hükümden düştü” demesi çok mu zordu?  “İçlerinden zulmedenler hariç, kitap ehliyle ancak en güzel şekilde mücadele edin ve deyin ki; Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim tanrımız da, sizin tanrınız da birdir. Biz ancak O’na boyun eğeriz.” Ankebut 46

Peki gelelim bazı Müslümanların Tevrat ve İncil’in değiştirildiğini söylemelerinin sebeplerine. Bu konuda çeşitli fikirler ortaya atabiliriz. En önemli sebep şu olabilir.  Her ne kadar çok benzeseler de Tevrat la Kur’an arasında bazı çelişkiler ortaya çıkabilmektedir. Konu İncil olunca bu çelişkiler daha üst bir seviyeye çıkar ve İncil zaten tek kitap olmadığı için hem farklı versiyonları hem de kendi içinde çelişmesi ayrıca kafa karışıklığı yaratır. Bu sebeple bazı Müslümanlar “Bu çelişkiler müminlerin inançlarını zedelemesinler” diye Tevrat ve İncil’in tahrif edildiği iddiasını ortaya atmışlardır. Fakat Kitabımız Kur’an bu iddiayı yalanlamaktadır. Hz. Muhammed’in yaşadığı dönemde bulunan Tevrat ile günümüzdeki Tevrat arasında hiç bir fark olmadığını daha önce defalarca söylemiştik.

O halde şu soruyu sormakta fayda var, İslam inancı zaman içinde değiştirilmiş olabilir mi? Ya da Tevrat ve İncil’in aslında insan eli ile yazıldığını birileri bilmiyor olabilir mi?

Yanıt vermeyi okura bırakıyoruz. Fakat şundan emin olabilirsiniz, birileri sizi fena kandırıyorlar. Daha çok, pek çok sorunun aklınızı kurcaladığını biliyoruz. Bunların cevaplarını da. Sırası geldikçe onlara da değineceğiz. Ancak  bizden şimdilik bu kadar.. Son noktayı yine Yunus 100’le koyalım.. “Allah aklını kullanmayanların üzerine gökten pislik yağdırır.” Son söz ve karar sizin…

HZ. MUSA
İNCİL
TEVRAT
KURAN
HZ. İSA
EZEKIEL VISIONS I
EZEKIEL VISIONS II
EZEKIEL VISIONS III
NEBUKADNEZAR
HZ. MUSA FİRAVUNUN KARŞISINDA..
A
B

Trả lời

Email của bạn sẽ không được hiển thị công khai. Các trường bắt buộc được đánh dấu *